Tuesday, August 8, 2017

TANTALOS İŞKENCESİ - Varlık içinde, çekilen yokluk

Eski Yunan mitolojisine göre Frigya ya da Lidya’ya bağlı yerel bey Tantalos(Tantulus) Zeus ile nemf'lerinden(peri) Pluton'un oğludur. Tantalos, Ana tanrıça Kibele ile ilişkilendirilen Manisa Spil dağında, MÖ 8. yüzyılda krallığını yönetiyordu. Annesi Lydia ya da Frigya kraliçesi Omphale’dir. Atlas'ın kızı Dione ile evlenmişti, Pelops adlı bir oğlu ve Niobe adlı bir kızı vardı.

Olymposlu Tanrılar, yarı tanrı Kral Tantalos’a diğer ölümlü kardeşlerinden daha çok değer verir, Teselya'nın en eski kabilesi olan Lapithler'in kralı Ixion gibi, kendi sofralarında oturmasına göz yumar, ölümlülere yasak olan Ambrosia’yı (sonsuz hayat veren balımsı içecek) içip, Nektar’dan yemesine bir şey demezlerdi.

Günün birinde Tanrılar, Tantalos’un kendi sarayında verdiği bir şölene gidip, onun sofrasına oturmak alçak gönüllülüğünü gösterdiler. Anadolu Tanrıçası Kibele'ye inandığı için Helen Tanrılarını küçük gören ve onların kudretlerini sınamaya kalkan Tantalos, Tanrılara bir tuzak hazırladı. Tek oğlu Pelops’u öldürttü, büyük bir kazanda haşladı, sonra da Tanrıların önüne yemek diye koydu. Herhalde yeni Olimpiya Tanrılarından öylesine nefret ediyordu ki, onları yamyam durumuna düşürmek için biricik oğlunu bile gözden çıkarmıştı. Belki de o saygı değer tanrıları aldatmanın ne kadar kolay olduğunu akla gelmeyecek bir oyunla göstermek istemişti.  Ölümsüzleri o kadar küçük, kendini o kadar akıllı görüyordu ki, konuklarının önlerine konulan yemeğin ne olduğunu anlayabileceklerini düşünememişti.

Tantalos’un tuzağını anlayan Olympos’lular korkunç yemeğe ellerini bile sürmediler; kendilerine bu oyunu oynayanı öyle bir cezaya çarptıracaklardı ki, bunu duyanlar bir daha onları küçümsemeye yeltenemeyecek, kendilerine de insan kurban etmeyecekti. Zeus, Tantalos’u ceza olarak Spil Dağı'nın bir yarığından atarak, yeraltı tanrısı Hades’in göllerinden birine mahkum etti. Karşıyaka Yamanlar Dağı'nda bulunan Karagöl, söylencelere göre bu göldür.


Tantalos, susuzluğunu gidermek için göle her eğilişinde sular çekiliyor, doğrulduğu zaman da dizlerine kadar yükseliyordu. Gölün üstünde yemiş ağaçlarının armutlardan, narlardan, al al elmalardan, sulu incirlerden ağırlaşmış dalları sarkıyordu. Tantalos, bir yemiş koparmak için elini uzatmaya görsün, rüzgâr hemen dalları savuruyordu. Tantalos böyle kalmaya mahkumdu; aç ve susuz sonsuza kadar yaşayacaktı.


Tanrılar, Tantalos’u cezalandırdıktan sonra oğlu Pelops’u yeniden canlandırdılar, ama Tanrıça Demeter, farketmiyerek o iğrenç yemekten yemişti. Çocuğun parçaları bir araya getirilince, bir omuzun eksik olduğu görüldü. Ölümsüzler bunun da bir kolayını buluverdiler ona fildişinden bir omuz yaptılar. Bahtını açık ettiler. Pelops’da büyüyünce Manisa’dan Mora yarımadasına göç edip Pisa’da Kral oldu.


Helen Efsaneleri, ilkçağlardan itibaren Tantalos'un kötülüğünü yaymıştır. Onun tanrılara ait kutsal şarabı çaldığını, Tanrısal sırları insanlara ilettiğini ve en kötüsü oğlu Pelops'u kesip şölen düzenlediğini anlatmışlardır. MÖ 8. yüzyılda yaşayan Anadolulu Homeros ise, "Odysseia" isimli destanında hemşehrisi Tantalos'un çektiği acıları çarpıcı bir üslupla anlatır. 

Tantalos efsanesinde, Tantalos’un lanetlenip en şiddetli cezaya çarptırılmasının en önemli nedeni Tantalos’un yeni oluşan Olimpia tanrılarına değil de Anadolu tanrısı Kibele’ye olan inancıdır. Yeni dine inanmayanlar efsaneler aracılığıyla lanetleniyordu. Öne çıkan mesaj ise insan kurban etmenin artık tanrılar tarafından istenmeyen bir şey olduğu mesajıdır. Daha önceki dönemlerde toplumlar tanrılara insan kurban ediyorlardı. Bu dönemden sonra bu ritüelin yok olduğunu görüyoruz. İnsanların yerini hayvanlar almaya başladı. Özellikle de sığırlar.


ATREUS HANEDANININ KURUCUSU PELOPS

Tanrılar tarafından yeniden canlandırılan Pelops o kadar güzel ve yakışıklı olur ki Poseidon ona aşık olur. Altın atlarla çekilen bir arabayla Pelops’u sevgilisi olarak Olympus’a götürür. Zeus’un Ganymedes’e yaptığı gibi, Poseidon’da, Pelops’u yatak arkadaşı yapar. Bu efsanenin bu biçimi alması, Yunanistan’da erkek erkeğe ilişkilerin yaygınlaştığı Ganymedes efsanesinden sonradır.  Zeus sonradan Pelops’u babası Tantalus’a kızgınlığı nedeniyle Olympus’dan kovar.


Pelops’un hayatı bu olaydan sonra mutluluk içinde geçti. Tantalos’un soyundan gelenler arasında başı derde girmeyen tek kişi o oldu. Bugünkü Peloponez Yarımadasına adını veren Pelops Batı Anadolu’da büyüdükten sonra Mora yarımadasına gitti.  Efsaneye göre, Pelops, bir çok kimsenin ölümüne sebep olan, Mora yarımadasının batısında antik Pisa kentini ve civarını yöneten Kral Oinomaos’un (Oenomaus) kızı Hippodamia'ya aşık olur.

Kral Oinomaos’ın hayatı, bir kahinin kehanetine göre, kızının evlenmesine bağlıdır. Kızı evlenirse kendisi de ölecektir. Bu nedenle kızını isteyen herkesle atlı araba yarışına giren hükümdar, savaş tanrısı Ares’in verdiği çok güzel ölümsüz bir çift atı ve arabasıyla yarışmayı kazanmakta ve yarışı kaybeden de ölüme mahkum olmaktadır.

Kralı normal yollarla yarışta geçemeyeceğini anlayan Pelops buna rağmen tehlikeyi göze aldı. Pelops’da tanrısı Poseidon’un armağanı olan atlarına güveniyordu. Sonunda yarışı Kralın kızı Hippodameia’nın yardımıyla kazandı. Genç kız, ya Pelops’a tutulmuş, ya da artık bu yarışlara bir son verme zamanının geldiğine inanmış olacak ki babasının seyisi Myrtilos’u parayla kandırdı. Myrtilos, kralın arabasının tekerleklerini gevşetince yarışta Kral Oinomaos’un arabasının tekerlekleri parçalandı, atları tarafından sürüklenen kral yarışma alanında öldü. Pelops aşık olduğu Hippodamia ile evlendi ve ölen Oinomaos’ın yerine kral oldu. Seyis Myrtilos yaptığı hilenin sonsuza kadar gizli kalması ya da Pelops’un güzel karısı Hippodamia’ya tecavüze kalkıştığı için Pelops tarafından öldürüldü. Ölürken bu kadar kuvvetli lanet yağdırdığına göre birincinin olma olasılığı daha fazladır.
Seyis Myrtilos’un Pelops tarafından suda boğulurken lanetlenmesi nedeniyle Pelops hariç soyunun başı beladan kurtulmaz. Efsanede şaşırtıcı bir şekilde Pelops mükemmel bir hayat sürer. Acaba babasının tersine din değiştirip yeni dine inanıyor olmasından olabilir mi?

Yaşadığı sürece, yöreye yaptığı olumlu katkılardan dolayı, yöre halkı tarafından yüceltilen Pelops ve tanrı Zeus adına, ölümünden sonra MÖ. 776’da zamanın hükümdarı olan İphitus tarafından “olimpiyatlar” diye anılan şölenler ve yarışlar başlatır. Mitolojiye göre ilk olimpik oyunlar bizzat Zeus tarafından babasına ve Titanlara karşı gösterdiği zaferin anısı için düzenlenmişti. Dört senede bir yapılma nedeni tam bilinmiyor. En yakın iddia, olimpiyatlarda yarışı kazanan kahraman Heracles’in yarışın dört senede bir tekrarlanması istemesidir.

Myrtilus’un ölümünden sonra Pisa’ya dönen Pelops, Olympia bölgesini de krallığına kattı ve hızla krallığını büyüterek batı Peloponnesos’a hakim oldu. Doğudaki rakibi Argos kralı Perseus idi. Pelops’un kızı ile Perseus’un oğlunun evliliğiyle iki aile birleşti ve tüm Peloponnesos’in (Mora yarımadası) hakimi oldular. Pelops efsanevi hanedanın en önemli krallardan biridir. Babası Tantalus, Atreus hanedanının kurucusudur. Herakles, Eurystheus, Theseus, Atreus, Agamemnon ve Menelaus bu soydan gelir.

Pelops ve Hippodamia’ın aralarında Atreus, Thyestes, Pittheus, Troezen, Astydameia, Nicippe, Lysidice ve Eurydice’in de olduğu 16 çocuğu oldu. Pelops ayrıca peri(nymph) Axioche ile ilişkisinden doğan Chrysippus’a da babalık yaptı. Ölümünden önce Myrtilus’un lanetini alan hanedenın başı beladan kurtulmadı. Thyestes ne yapıp yapıp kardeşinin karısını elde etti. Atreus, kardeşiyle karısının seviştiklerini anlayınca, akla gelmeyecek kadar korkunç bir ceza düşündü. Thyestes’in iki küçük çocuğunu öldürüp parça parça doğrattı, kaynattırdı, babalarının önüne yemek diye koydu. Kardeşi kral olduğu için Thyestes’in elinden bir şey gelmedi. Atreus’un çocuklarıyla torunları, bu davranışın cezasını çektiler. Atreus ve Thyestes üvey kardeşleri Chrysippus’u öldürdüler kendileride cezalandırıldılar. Hippodamia üzüntüsünden kendini astı. Pelops'un torunları Agamemnon, Aegisthus, Menelaus, Orestes de, Atreus’un laneti adı verilen bu beladan kurtulamadılar.

Pelops, Myrtilus’un ölümünden dolayı tanrının gazabından kaçınmak için Peloponnesus’ta tanrı Hermes adına ilk tapınağı yaptırdı. Pelops, Peloponnesus tarihinin en kuvvetli krallarından biri oldu. Kızlarını bölgenin güçlü kişileriyle evlendirerek birliktelikler kurdu. Oğulları da kendisinden sonra bölgeyi yönetmeye devam ettiler.

Pelops’un nasıl öldüğü bilinmemektedir. Troy savaşında Akhalar(Archaena) savaş uzayıp da şehir bir türlü alınamayınca, kahine danışırlar. O da galibiyetin ancak Tanrılar tarafından yapılan Pelops’un fildişi omuzu Pisa’dan Troy kuşatmasına getirilirse kazanılacağını müjdeler. Kuşatma alanına getirilen fildişi omuzun manevi desteği ile Troy alınıp yağmalanır. Savaş sonunda Pisa’daki mezarına geri götürülmekte olan fildişi omuz kemiği, Euboea(Eğriboz) adası yakınlarında fırtınadan batan gemiyle birlikte denizin dibini boylar. Yıllar sonra, Euboea adasının Eretria bölgesinden balıkçı Damarmenus, kemiği ağlarıyla denizden çıkarır.  

Spil Dağı'na komşu Yamanlar Dağı'nda Niobe'nin babası Tantalus'un mezarı ve kardeşi Pelops'un tahtı bulunmaktadır.
Pelops’un Manisa Spil dağındaki tahtı

AĞLAYAN KAYA NİOBE
Niobe, Frigya ülkesinin en batı ucunda, günümüzde İzmir-Manisa arasındaki Spil Dağı ve Yamanlar Dağı çevresinde, dağ ile aynı adı taşıyan, ancak günümüze bir izi erişmemiş Sipylus kentinde, muhtemelen M.Ö. 12. yüzyılda hüküm sürmüş Kral ve yarı tanrı Tantalus'un ve eşi Dione'nin kızıdır. Çocukluğu sonradan Zeus’un eşi olacak tanrıça Hera (kimi kaynaklarda Leto) ile birlikte bu bölgede geçmiştir.


Yetişkin hale gelen Niobe bugünkü Yunanistan’ın Thebes (Thebai) kralı Amphion ile evlenmiş ve trajik yazgısı hakkında bilgiler eski Yunan mitolojisi yolu ile olmuştur. Niobe aynı zamanda, sonradan Mora Yarımadası'nın Batı dillerindeki ismi olan Peloponnese adını veren Pelops'un kızkardeşidir.

Çocukluk arkadaşı ve Zeus'un eşi Hera'nın Apollon ve Artemis olmak üzere iki çocuğu olmasına karşın Niobe’nin yedisi kız ve yedisi erkek olmak üzere 14 çocuğu olmuştur. Zamanla Niobe, tanrıça Hera’yı(Leto) küçümser ve halkın Hera yerine kendisine tapmasını ister. Niobe, Hera dan daha fazla çocuk doğurduğu için Kibele kültüne göre kendisi daha saygın görür.  O sırada Menderes ırmağının kıyısında dinlenmekte olan Tanrıça Hera’nın(Leto) kulağına rüzgar, Niobe'nin sözlerini fısıldar. Öfkelenen Hera çocukları Apolla ve Artemis’den Niobe'yi cezalandırmalarını ister. Apollon ve Artemis’de, oklarıyla Niobe'nin bütün çocuklarını öldürür. Buna çok üzülen Niobe’nin kocası Amphion kendi canına kıyar.


 Taşa dönüşmüş Niobe’yi sanatkar insan heykele dönüştürerek yeniden diriltti.

Zavallı Niobe, çocuklarının cesetleri başında günlerce ağlar ve sonunda korkunç bir kederin simgesi olarak taş kesilir kalır. Yalnızca gözlerinden yaşlar akmaktadır. Niobe’ye acıyan rüzgar, Niobe’nin gözyaşlarını sileyim derken, gözyaşlarını Yunanistan’dan zavallı kadının anayurdu olan İzmir’e yakın Manisa dağına uçurur. Manisa Spil dağından gözyaşları akmaya başlar.

Spil (Sipylos) yamacındaki kadın başı şeklindeki bu kayanın, göz çukurunu andıran girintilerinden sızan su, Niobe'nin gözyaşları olarak yorumlanır. Halk, buraya "Ağlayan Kaya", "Niobe kayası" der. Yakından bakıldığında, sıradan doğal bir kaya oluşumu; batı yönünde biraz uzaklaşılarak bakıldığında ise kadın başı şeklinde görünen bu kaya, hâlâ çok ziyâret edilen bir yerdir. Manisa'nın sarı üzümlerinin ilk olarak Niobe'nin gözyaşlarıyla sulanan bağlarda yetiştiği söylenir.

Efsane muhtemelen matriyarkal dönemden patriyarkal döneme geçiş sırasında anlatılmaya başlanmıştır.  Başlangıçta tüm toplumlarda doğurganlığı nedeniyle baş tanrılığa getirilen kadın daha sonra patriyarkel döneme geçiş ile efsanelerde cezalandırılarak ikincil role indirilmiştir. Bu oluşumu toplum içerisinde kabullendirmek için de efsaneler kurgulanmıştır. Patriyarkel dönemde kadının doğurganlığı sınırlandırılmış ve bu efsanede olduğu gibi Niobe çok çocuk doğurduğu için cezalandırılmıştır. Bu efsane de Manisa yöresinde yaşayan Niobe çok sayıdaki çocuğundan dolayı Anadolu tanrısı Kibele’yi temsil eder. Aslında efsane Kibele ile Olympos’lu Hera’nın mücadelesidir.
Doğurganlığı temsil eden Matriyarkel dönemin tanrıları Kibele ve Efes’li Artemis, Patriyarkel Yunan Panteon’nunda bakire ya da az çocuklu Hera ve Afrodit gibi tanrılara dönüşmüştür. 



TANTOLUS’UN MEZARI
Antik çağdan kalma İzmir Yamanlar dağının Bornova eteklerine inen eğimli arazisinde bulunan tümülüs   büyüklüğünden dolayı Kral Tantalos Mezarı olarak adlandırılmaktadır. MÖ 7. yüzyıla tarihlenen 33 metre çapında ve 27 metre yükseklikteki bu yapı, Eski İzmir'den kalan en önemli kalıntılardan Akropolis'in güneyinde, Akropolis ile ova arasındaki yamaçtaydı. Yapının üstünde konik bir taş külah vardı. Külahın tepe noktasında, aynı dönem başka Anadolu anıt mezarlarında da görülen Phalles (erkek üreme organı) dikiti bulunmaktaydı. Bayraklı’daki bu bölge, mezarın çevresindeki 30-40 adet daha ufak tümülüsler ile birlikte eski Smyrna’nın soylular mezarlığıydı. Mezarlık Bornova Ovasından ve deniz tarafından kolayca görülebilmekteydi. Bu mezarın Pers istilası döneminde yaşamış bir tiranın ya da üst düzey bir yöneticinin mezarı olma olasılığı yüksektir.

Mezar her zaman ilgi odağı olmuştur. Fransız Amiral Massieu de Clerval 1835 yılında, Gezgin Charles Texier’den Le Suffren adlı gemiden verdiği yirmi denizci ve gerekli teknik aletler ile İzmir yerleşkesine yaklaşık üç kilometre kadar mesafede bulunan eski şehrin haritasını çizmesini ve kazı yapmasını ister.

Böylece karaya çıkan Texier önce bugünkü Antik Smyrna kalıntılarının olduğu yerde bazı çalışmalar yaptıktan sonra hemen ardındaki yamaçlardaki mezar anıtlarını incelemeye başlar. Bu mezarlardan 12 tanesini kısa betimlemelerle kaydettikten sonra "Tantale'ın Mezarı" dediği ve içlerinde en büyüğü olan mezara daha fazla yer ayırır.

"Karaya çıktığımız noktadan iki buçuk mil mesafede ve dağın yüksekliğinin yarısında, bina yıkıntılarıyla kaplı bir düzlüğe ulaştık. Bu düzlüğe hakim bir zirvede, iki mezar vardır.  En büyüğü ve en iyi muhafaza edilmiş olanı, Tantale'ın Mezarı olarak bilinir. Bu tepe, tam bir daire şeklindedir. Orta büyüklükte kuru taşla yapılmıştır. İçinde boyu 3 metre 55 santimetre ve eni 2 metre 17 santimetre olan dikdörtgen şeklinde bir oda vardır. Bu oda, yükseldikçe daralıp sivrilen tarzda kemerle ve Behramkale'nin (Assos) kapısı gibi yapılmıştır. İki taraftaki istinat duvarları yataydır. Kemerlerin ortasında anahtar taşı yoktur. En yukarıdaki taş, bütün binayı tutar. Odaya girmek için bir sofası olması, bu mezarı diğerlerinden ayırır. Oda, kuru taştan yapılmış 3 metre 50 santimetre yarıçapında bir dairenin merkezini oluşturur.
Yuvarlak duvar 2 sıra kuru taşla ve arası dolma olarak yapılmıştır. Bu ikinci daire şeklindeki duvarın çevresinden çember şeklinde 16 duvar daha çıkar ve en dışarıdaki, 3.70 metre kalınlığındaki son duvara, yani anıtın kaplamasına birleşir. Diğerlerinin odaları doğu-batı yönünü gösterdikleri halde, bununki kuzey-güneydir.
Yüzyılların etkilerine ragmen ben orada çalıştığım sırada, koninin dışı bir çok yerinde iyi korunmuştu. Bu çok ince yapım tarzını anlamak için, onu kısmen yıktırmak ve yerden yukarı temel kısmını da açtırmak zorundaydım (Burada Texier'in yapıya verdiği zararı üzülerek öğreniyoruz). Bu mezar yapısı, Küçük Asya'da var olan eserlerin elbette en önemlilerinden birisidir. Bu önemi, ancak Herodot'un piramitlerle karşılaştırdığı Alyatte'ın mezarına da verebiliriz. Bu mezardan, ta denize kadar bütün dağ ve kaya köşelerini dolaşarak kıvrımlı bir şekilde inen uzun bir duvar izlenir (...)" (Texier, 2002).

Texier, çalışmalarının sonuçlarını ve mezarın ilk krokilerini "Küçük Asya" isimli kitabında yayınladı. Bu arada Texier, mezarı incelerken, bilerek veya bilmeyerek büyük tahribat yapmıştı. (Planını çizmek için yıktığı söylenir).

Daha sonra Alman Arkeolog Procesh Von Osten, bölgeyi inceledi ve mezar ile Eski İzmir'in ilişkisini belirleyen kroki ve haritaları çizdi. 1930'da Prof. Helene Miltner ve Prof. Yohannes Böhlau, Lelej, Amazon, Frig ve Hitit dönemi İzmir'ini araştırıken, Tantolos Mezarı'na özel ilgi gösterdiler.


Konu hakkında önemli çalışmalar yapan, uzun süre Smyrna ve çevresindeki kazıların başkanlığını yürüten Prof. Dr. Ekrem Akurgal'ın tespitleri de şöyle:
"Tantalos tümülüsü Ras Şamra mezarlarında ve Orta Anadolu'da Gâvurkale mevkiindeki Hitit devrine ait mezar odasında olduğu gibi Isopata tipinde bir mezar odasıdır. Miltner'in açtığı ve bizim kazdığımız diğer tümülüslerde ise çok basit ve küçük bir mezar odası bulunmaktadır. Bu mezarlar Tantalos mezarı ile çağdaş değillerdi. Tarafımızdan 1948 yılında açılmış olan küçük mezardaki mezar odalarını 5. asrın sonu ile 4. asrın başı arasına koymak durumundayız. Bu ikinci tip mezar odalarının tarihleri bu olduğuna göre çok ayrı karakterde olan Tantalos mezarının odası daha eski (arkaik döneme ait) olması gerektir. Eski İzmir Nekropolisi'ndeki tümülüsler krepisli, dromoslu ve aştan örtülü bir mezar odasına sahip olmakla Phryg tümülüslerinden tamamiyle ayrı olup, bu özellikler ile Batı Anadolu'nun geri kalan krepisli ve mezar odalı tümülüsleri gibi Mykenai geleneğine bağlıdırlar" (Akurgal, 1950).

Akurgal mezara diğer bir kitabına daha kısa ancak farklı bir biçimde temas eder: Tantalos mezarı adı ile anılan bu anıtsal eser Eski İzmir'de M.Ö 620-580 tarihlerinde yönetimi elinde tutan basileusun ya da tyranın mezarı olmak gerektir".
Zeus ve Pluton'un müşterek oğlu, Niobe ile Pelops'un babası, tanrılara karşı uygunsuz davranışlarından dolayı lanetlenerek işkence çekmeye mahkum edilmiş olan efsanevi kral Tantalos'un elbette ki bir mezarı yoktu. Ancak MS 2. yüzyılda yaşamış olan ünlü Hellen gezgin Pausanias 'Tantalos'un acaip mezarını' gördüğünü anlatması nedeniyle Yamanlar Dağı’nda (bugünkü Çay Mahallesi'nde) 205 metrelik rakımda bir zamanlar yükselen 33 m. çapındaki tümülüs, arkeoloji literatüründe yüz elli yıldan beri 'Tantalos'un Mezarı' olarak ün kazanmıştır (E. Akurgal, Anadolu Araştırmaları, TTK 1945, s: 10-29).
‘Bugün tümülüsü oluşturan dairevi poligonal duvar bütünü ile yok olmuş, mezar odası ise bir gecekondunun altında kalmıştır. Bindirme tekniği ile yapılmış olan mezar Girit'teki Isopata adı ile anılan gömü evleri tipindedir. Rasshamra'da, Myken dünyasında ve Ankara yakınındaki Gavurkalesi Hitit gömü odası ile Bayraklı'daki taş çeşme aynı görünüşte ve yapı biçimindedir (E. Akurgal, Arkaik ve Klasik Çağlarda İzmir, Belleten IX 1946, s: 55-80).  (Akurgal, 1993). ‘
Akurgal'ın kendisine ait ve başka kaynaklardan aktardığı çizim ve fotoğraflar da yapıdan artık eser kalmadığı için çok değerli




Bayraklı’nın gecekondolaşmasıyla birlikte 1980'li yıllarda artık ne Tantalos mezarından ne de diğer mezarlardan bir iz vardı.