Monday, September 21, 2015

Zamanın Durduğu Antik Kent Pompeii

  • MÖ 7. yüzyılda kurulmuş zengin Romalıların yazlık evlerinin olduğu İtalya'nın en popüler tatil beldesiydi.
  • MS 24 Ağustos 79’da Vezüv yanardağının patlamasıyla 2 gün içerisinde kentte hayat durdu, neredeyse tüm yaşayanları taşa dönüştü. Yaklaşık 2 bin yıl toprak altında kaldılar. Tesadüf eseri bulundular, arkeolojik kazılar 300 yıldır sürüyor.
  • Dağdan açığa çıkan enerji miktarı Hiroşimaya’ya atılan atom bombasının 100 bin katına eşitti.
  • Çılgın Romalıların kenti Pompeii’deki yaşam mı daha sapkındı, Ortadoğu'nun lanetlenmiş günahkar kentleri Sodom ve Gomora mı? MS 1. yüzyıl döneminde Romalıların yaşantıları hakkında tüm bilgimizi bu antik kente borçluyuz.
  • Kent her yıl yaklaşık 2.5 milyon turistin ziyaret ettiği  bir UNESCO Dünya Mirası.

1. NAPOLİ

Napoli güney İtalya'nin Campania bölgesinde, İtalya'nın nüfus itibariyle, Roma ve Milano'dan sonra üçüncü büyük şehri. İtalya tarihinde 2.800 yıllık geçmişi ve 1285-1816 döneminde özerk bir devlet olan Napoli Krallığına başkentlik yapması nedeniyle büyük öneme sahip. 

Napoli ve geri planda Vezüv yanardağı.

Yaklaşık 3 milyon kişinin yaşadığı Napoli şehri geçmişte büyük felakete neden olan Vezüv yanardağına sadece 32 km uzaklıkta. Aktif faaliyetlerini tamamen sonlandırmadığı bilinen dağ şehri tehdit etmeye devam ediyor.

Castel Nuova, ilk kez 1279’da yapılmış bir ortaçağ kalesidir.

Napoli Kralının adını taşıyan Galleria Umberto I alışveriş merkezi, 1891

1.1 Pompeii’nin Tarihçesi
MÖ 7. yüzyıl civarlarında Oscanlar1 tarafından bir ticaret şehri olarak kurulan Pompeii’nin güvenli limanı yıllarca Yunanlılar ve Fenikeliler tarafından kullanılmıştı. Şehir MÖ 6. yüzyılda Etrüskler tarafından ele geçirildi. MÖ 525 ile MÖ 474 yılları arasında, Cumae kentinde yaşayan Yunanlılar tarafından  işgal edilince, Sicilya’daki  Syracuse şehrinin müttefiki haline geldi. Etrüsklerden baskısından kurtulmuş ama yeniden Yunanlıların egemenliğine girmişlerdi.

Vezüv dağı
MÖ 5. yüzyılda diğer tüm Campania şehirleri gibi Pompeii’de Samnites’lerin2 işgaline uğradı.  Samnitesliler şehri büyüttü ve kendi mimari anlayışlarını şehre uyguladılar. 4. yüzyılda Samniteslere başkaldıran Pompeii şehri, dil özgürlüğünü ve yönetim bağımsızlığını korumak koşuluyla Roma’nın kontroluna girdi. İkinci Pön savaşları sırasında şehir Roma Cumhuriyeti’ne bağlıydı. Daha sonra diğer Campania şehirleriyle birlikte Roma’ya karşı başkaldırdı ama MÖ 89’de Roma Generali Lucius Cornelius Sulla(MÖ 138-MÖ78) tarafından işgal edildikten sonra Roma Cumhuriyetinin resmi vilayeti haline geldi. Bu dönemden sonra Pompeii şehri, büyük çoğunluğu İmparator Augustus(MÖ 63-MS 19) döneminde olmak üzere ciddi bir altyapı gelişmesi yaşadı. Bunlar arasında anfitiyatroyu, kapalı yüzme havuzunu, çeşmelere su sağlayan iki su irsaliye hattını, halkın kullanımı için en az dört hamamı, çok sayıda özel villayı ve dükkanları saymak mümkündür.

Liman şehri olduğu için şehirde ticaret önemliydi ama şehrin gerisindeki volkanik Vezüv dağının geçmiş püskürtmeleriyle zenginleşmiş toprağı tarım içinde çok verimliydi. Vezüv dağı eteklerinde Pompeii halkı üzüm, zeytin, narinciye yetiştiriyor, şarap üretiyordu. Zengin Romalıların tercih ettiği popüler yerleşim yerlerinden birisiydi. Akdeniz’in meltemini alan bu sevimli kent, Roma’nın tüm zengin, aristokrat ve nüfuzlu insanlarını kendine çekmişti. Şehirde yaklaşık 20 bin kişinin yaşadığı tahmin ediliyor. Çoğu zengin Romalıların Pompeii’de yazlık evleri vardı ve sıcak yaz aylarını burada geçirirlerdi. 

Pompeii şehrinin önemli yerlerinden birisi iş ilişkilerinin gerçekleştirildiği merkezdeki Forum’du. Ayrıca Venüs, Jupiter, ve Apollo’ya adanmış tapınaklar mevcuttu. Kemerlerle şehre getirilmiş su, çeşmelerden ve hamamlarda halkın kullanımına sunulurdu. Zenginler suyu kendi evlerine kadar getirmişti. Pompeii halkı eğlenceye düşkündü. Gladyatör dövüşlerinin izlendiği 10 bin kişilik Anfitiyatroları vardı. Ayrıca tiyatro oyunlarının sahnelendiği, dini törenlerin gerçekleştirildiği ve müzik konserlerinin yapıldığı tiyatro sahneleri vardı.

Pompeii kentinin MÖ 1. yüzyıldaki temsili resmi

Pompei’yi, 8 kapılı büyük bir duvar çeviriyordu. Şehrin ortasındaki forumda, her hafta ayrı bir eğlence düzenleniyor, düzenlenen eğlenceler, kimi zaman bir kölenin köleyle veya bir aslanla ölümüne dövüşmesi şeklinde oluyordu. Vahşetin her türlüsü her hafta Pompeililere sergileniyor, Pompei’nin en önemli binaları bu yüzden bu meydana bakıyordu. Bu binalar; 2 tiyatro binası, gladyatör alanı, hamamlar ve tapınaklardır. Yapılan kazılardan anlaşıldığına göre zenginlik ve debdebenin akıl almaz boyutlara yükseldiği Pompei, günden güne gayri ahlaki bir duruma giriyor ve şehrin her köşesinde fuhuş evleri boy gösteriyordu.

Forum, tapınaklar, tiyatrolar, amfitiyatrolar, bazilikalar, caddeler, atölyeler, kenar mahalleler, hamamlar, meyhaneler, çamaşırhaneler, değirmenler, fırınlar, kumarhaneler, batakhaneler, hanlar, şehri gezenler tarafından bugün bile farkedilebiliyor.

1.2 Taşlaşan Şehir Pompeii

Pompeii, Vezüv dağı eteklerinde, Campania bölgesinde, Napoli yakınlarında antik bir Roma şehriydi. Pompeii ve Herculaneum kentleriyle onları çevreleyen villalar MS 79 yılındaki Vezüv dağının patlamasıyla 6-7 metre külün altında kaldılar. 

Hala dünyanın en tehlikeli volkanlarından biri olarak kabul edilen Vezüv, 1944’den beri püskürmedi. Uzmanlar yeni bir büyük patlamanın her an olabileceğini düşünüyor.

MS 24 Ağustos 79’da Vezüv yanardağından yükselen dumanlar birkaç saat içinde kenti mezarlığa dönüştürdü. Yaklaşık 16 bin insan yok oldu. İnsanlar, lavların içinde kavrulup iki bin yıl boyunca taşlaşmış olarak kaldılar. Vezüv yanardağındaki püskürme 2 gün sürdü. Bilim adamları  dağdan saniyede 1,5 milyon ton kül ve taşın etrafa saçıldığını tahmin ediyorlar. Kül bulutunun 20 mil yükseldiği sanılıyor.Pompei bu 2 günün sonunda 6-7 metre derine gömülmüştü.

Ve sonunda da kenti baştan başa kaplayan lavlardan kaçmaya çalışan insan ve hayvanların bedenleriyle yüzyüze geliniyor. Burada tarihin en trajik olaylarından birine tanık oluyorsunuz. Etnograf Prof. Carlo Giardano, 79 yılının 24 Ağustos günü saat 13′te Pompei de olup bitenleri şöyle anlatıyor:“O gün öğle vakti, volkanın ağzından aniden yükselen bir kül bulutu, bir kaç saat içinde bütün Pompei’yi kaplamıştı. Böylece şehir çok uzun bir sessizlik dönemine girdi. Burada yaşayan binlerce insanın tehlikenin bu kadar yakınında oldukları halde gafil avlanmış olmaları, o tarihlerde Vezüv’ün bambaşka bir manzara altında olmasından ileri gelmiştir.”



Yamaçları meşhur politikacıların villalarıyla süslü olan Vezüv; bağlar, bahçelerle çevrili ağaçlık bir yerdi. Tepesindeki kalkerleşmiş taşlardan başka eski zamanların dramını hatırlatan herhangi bir hali yoktu. Oysa Vezüv daha önceleri de püskürmüştü. Bu püskürmeyi Yunan coğrafyacısı Strabon kraterleri incelemek suretiyle keşfetmiş, ancak bundan eserlerinde bahsetmemeyi uygun bulmuştu. Aslında söyleseydi de ona kimse inanmazdı. Çünkü insanların gözü, para ve zevkten başka birşey görmüyordu. MS 62’de meydana gelen ve şehri tamamıyla yıkan bir depremde bu feleketin habercisi sayılabilirdi. Ama depremler o kadar sık oluyordu ki artık Pompei halkı bunları önemsememeye başlamıştı.

MS 79’da, Vezüv’den dumanlar yükselmeye başladı. Bir patlama olacağını anlayan halk, limana doğru kaçmaya çabaladı. Gemilere binebilenler bir daha dönmemek üzerine kentten uzaklaşmaya başladılar. Sarsıntılar başlayınca 20 dakika kadar süren bir şaşkınlık yaşandı. Halk paniğe kapıldı, küçük teknelerle Sarno nehrinde ilerlemeye çalıştılar ama malesef önleri kabaran deniz sularıyla kesildi. Dev dalgalar, bindikleri gemileri birer çöp gibi yukarıya kaldırıyor ve şehrin surlarının içindeki kızgın lav denizine doğru fırlatıyordu. Zaten bu arada gökten iri kum taneleri büyüklüğünde çok kızgın küçük taşlar yağmaya başlamıştı. Hemen ardından da gaz yüklü kocaman siyah taşlar düşmeye başladı. Bu sonuncular yere değer değmez patlıyor ve ilk kayıpların verilmesine sebeb oluyordu. Gökyüzü karamış olduğundan şehirde görüş mesafesi sıfıra düşmüştü. Şehrin insanları, rastgele sağa sola koşup duruyorlardı. İçlerinde farkında olmadan Vezüv’e doğru koşanlar bile vardı. Kurtuluşu evde görenler, volkandan çıkan müthiş sıcaklık yüzünden havadaki oksijenin karbon gazı hale dönüşmesi yüzünden boğuluyorlardı; ya da evlerinin volkandan fırlayan taşların ağırlığına dayanamayıp çökmesi neticesinde yok oluyorlardı. Yarılmış topraktan çıkan ağır ve zehirli gazlar da bir başka ölüm sebebiydi.

Sonra ardı ardına Pompei üzerine kızgın küller yağmaya başladı. Ve ilk ölenlerin üstünü yorgan gibi örttü. Birkaç saat içinde güzel ve canlı Pompei, büyük bir mezarlığa dönüştü. 16 bin insan bir anda yok oldu. Pompei’nin üzerine düşen kızgın küller, 3 gün siyah bir kar gibi yağmaya devam etti. O andan itibaren de Pompei, iyice sessizliğe gömüldü. Kazılardan anlaşıldığı kadarıyla Pompei, ardı ardına gelen küçük patlamaları ciddiye almamıştı. Yaklaşık iki bin yıl o görkemli villalar, heykeller, duvar resimleri, mozaikler, tapınaklar ve pazarlar dokunulmadan toprak altında kaldılar. Arkeologlar antik kenti keşfettiklerinde bir fırında son gün pişmiş ekmeği bile taşlaşmış olarak buldular.

Vezüv dağı Romalılar tarafından kahraman ve yarı tanrı Hercules’e adanmıştı. Hercules adını Yunan orijinlilerin kurduğu Herculaneum kentinden alıyordu. Yunan tanrılarından Zeus'un kahraman oğlu Heracles'in Romalı karşılığıydı.

Pompei’liler taş olarak çıkarıldıkları vakit ölüm anında ne yapıyorlarsa o halde bulundular. Kimi başını ellerinin arasına alarak çaresiz bir şekilde oturmuş, kimi de çocuklarıyla çarşıda alışveriş yaparken lavların arasında kalmışlardı. Bir duvarın üstündeyse bugün bile görülebilecek Sodom ve Gomora yazısı bulunmaktadır. Tarihçilere göre, Pompei’de yaşayan Yahudi köleler, Pompei’nin durumunu görüp Sodom ve Gomorayı hatırlatmak için bu yazıyı yazmışlardı. Sodom ve Gomora, Eski Ahit'in Tekvin Kitabı'nda sözü edilen, sapkınlıkların bolca yaşandığı, günahkar kentlerdi. İsrail'de, Lut Gölü'nün güneydoğusundaki El-Lisan Yarımadasının güneyinde sığ suların altında kaldıkları tahmin edilmektedir.

Vezüv yanardağının 1872 yılındaki püskürmesi

Vezüv yanardağının 1944 yılındaki püskürmesi

Vezüv dağı tarih boyunca birçok kez lavlarını püskürmüştü. MS 79’daki büyük felaketten önce bilinen üç büyük patlaması mevcuttu. MÖ 1800 yılındaki Avellino patlaması birçok bronz çağı yerleşimini yok etmişti. MS 172 ile MS 1944 yılları arasında 25 ciddi patlama üretti. Ama bunların hiçbiri Pompeii’yi yok eden kadar yıkıcı olmadı. 

MS 79 Herculaneum kentinde kayıkhanede ölümle tanışmış Romalılar.

1.3 Pompeii’de Depremler

Pompeii’nin bulunduğu bölge deprem bölgesi. Geçmişte de sık sık depremler görülmüş. MS 62’deki büyük deprem Pompeii’ye çok büyük hasar vermiş. Ama büyük kıyamet oluşuncaya kadar geçen 17 yıl içinde şehir yeniden restore edilmiş.

Pompeii şehri toprağa gömüldükten sonra yüzyıllar içerisinde insanlar bu şehri unuttu. Şehir 1700’lere kadar bulunamadı.  Arkeologlar kazdıklarında külün altında çoğu şeyin olduğu gibi korunmuş olduğunu gördüklerinde şaşkınlıklarını gizleyemediler. Binalar, resimler, evler, işyerleri eğer kül ile örtülmeseydi günümüze kadar ulaşamazdı. Bugün Romalıların haytalarına dair bildiklerimizin büyük çoğunluğunu Pompeii’ye borçluyuz.

Ne tesadüf ki, felaket Romalıların ateş tanrısı Vulcon’a adanmış dini festivalin ertesi gün gerçekleşmişti. Dağdan açığa çıkan enerji miktarı Hiroşimaya’ya atılan atom bombasının oluşturduğu enerjinin yaklaşık 100 bin katına eşitti. Sadece Pompeii değil komşu Herculaneum şehride yok oldu.

1.4 Genç Pliny’nin Mektupları

Büyük kıyamet öncesi günleri genç Pliny günlüğüne kaydetmişti. Pliny o günlerde birçok yer sarsıntısının olduğunu yazıyor ama o dönemin Romalı bilim adamları depremlerle volkanik patlamaların ilişkisini bilmiyorlardı. Hatta dağdan dumanlar yükseldiğini gördüklerinde bile biraz şaşırmışlar ama ne olduğuna bir anlam verememişlerdi. Neyin gelmekte olduğuna ilişkin hiçbir öngörüleri yoktu. Kaderlerine razı oldular.

Genç Pliny'nin Como'da S. Maria Maggiore Katedralindeki heykeli.

Olaydan birkaç sene sonra Pliny(61-113), arkadaşı Tacitus'a, 24 Ağustos 79'da Pompei'yi yok eden, amcası Büyük Pliny ve ailesinin çoğunu öldüren patlamayı anlatmak için bir mektup yazdı. O zaman 18 yaşında olan Pliny, Napoli'nin yakınındaki Misenum(Miseno) kasabasında, Donanma Komutanı amcasının villasında kalıyordu. Şimdi olayı, Pliny'nin ağzından dinleyelim: "Amcam, Misenum'da donanmanın başı olarak kalıyordu. Öğleye doğru, annem alışılmadık bir büyüklük ve görünümdeki bulutu farkederek amcama gösterdi. Amcam, dışarıda güneş altında soğuk duşunu almış, uzanarak öğle yemeğini yemiş, kitapları üzerinde çalışıyordu. Ayakkabılarını getirtti ve bu fenomeni en iyi görebileceği yere tırmandı. Bu uzaklıktan bulutun hangi dağdan çıktığı anlaşılmıyordu, ancak şekli bir şemsiyeye benziyordu. Önce yukarı yükseliyor, sonra kollara ayrılıp havaya dağılıyordu. Sanıyorum, ilk patlamanın basıncıyla yukarıya yükselmiş, basınç azalınca da, desteksiz kalarak kendi ağırlığıyla kademeli olarak aşağıya iniyordu. Bazı yerleri beyaz, bazı yerleri ise taşıdığı toprak ve kül nedeniyle kirli ve kabarık duruyordu.

Amcamın bilimsel zekası, bunun yakından incelenmeye değer bir şey olduğunu hemen farketti. Ve gemisinin hazırlanmasını emretti. Bana da istersem kendisiyle gelebileceğimi söyledi. Ben de, çalışmalarımla ilgilenmeyi tercih ederim diye yanıtlamıştım. Çünkü bu olay olduğunda, bana yazmam için bazı yazılar vermişti. Evi terkederken, Vezüv'ün yamacında oturan Tascus'un eşi Rectina'dan, deniz yolu hariç kaçışın mümkün olmadığına dair bir mesaj aldı. Kendisini tehdit eden tehlikeden ötürü dehşete kapılmış, kaderinden kurtarması için amcama yalvarıyordu. Amcam da planlarını değiştirerek, keşif için başladığı yolculuğunu, kahraman olarak sürdürecekti. Savaş gemilerinin hazırlanması için talimat verirken, kendisi de Rectina'nın yanında, daha başkalarını kurtarmak için gemiye çıktı. Çünkü bu şirin koy, çok kalabalık bir yerleşime sahipti.

Herkesin aceleyle ayrılmaya çalıştığı yere gitmek için hızla ilerliyordu. Rotasını, doğruca tehlike bölgesine çevirdi. O tgerçek bir korkusuzdu. Olan her hareketi ve değişikliği farkettiği anda, not ettiriyordu. Gemiler yaklaştıkça küller daha sıcak, daha kalın bir şekilde düşmekle kalmıyor; alevlerle çatlamış ve kavrulmuş sünger taşı ve kararmış taşlar da yağıyordu. Sonra birden sığ bölgeye girdiler. Dağdan gelen döküntü kıyıya bir engel oluşturuyordu.

Bir an için geri dönmeyi düşündü. Ancak dümenci ona dönelim dediğinde, 'Kader'in cesaretliler tarafından yazıldığını' söyleyerek bunu reddetti ve Stabi'deki, Pomponianus'a gideceklerini söyledi. Stabi, koyun yapısı sebebiyle biraz izole bir yerdi, bu yüzden şu anda tehlikede değildi. Ancak bu küllerin, dağıldıkça oraya da geleceği açıktı. Pomponianus, bu sebeple eşyalarını bir gemiye koymuş ve ters bir rüzgar eserse kaçmayı planlamıştı. Amcamın tarafındaysa, rüzgar gemisini içeriye sokmasına yardım ediyordu. Amcam, korkmuş olan arkadaşını neşelendirip, cesaretlendirerek kucakladı. Sükunetini koruyarak korkularını bastırabileceğini sanıyordu. Duş  almak için talimatlar verdi. Banyosundan sonra oldukça neşeliydi, ya da öyle gözükmeye çalışıyordu.

Bu sırada Vezüv Dağı, gecenin karanlığında daha da belirginleşen ateşini ve sıçrayan aleverini bir çok noktaya yaymıştı. Amcam sürekli bunların, köylülerin korku içerisinde yaktıkları ya da terkedilmiş evlerin yanması sebebiyle çıkan alevler olduğunu söyleyerek; arkadaşlarının korkularını yatıştırmaya çalışıyordu. Daha sonra, dinlenmeye çekildi ve uyudu. Şişman ve iri biri olduğundan, horlaması yüksek sesliydi ve giren çıkan herkes tarafından duyulabiliyordu. Zamanla odasına giriş, sünger taşıyla karışık küllerle dolmuştu ve eğer daha fazla odasında kalırsa, hiçbir zaman çıkamayacak haldeydi. Uyanarak, tüm gece uyumayan Pomponianus ve diğer ev halkına karıştı.

Dışarı çıkmakla içerde kalmak arasında kararsızdılar. Çünkü şiddetli şoklarla yapılar, sanki köklerinden sökülüyormuş gibi öne arkaya sallanıyordu. Dışarıdaysa, her ne kadar hafif ve gözenikli de olsa; düşen sünger taşlarının meydana getirdiği tehlike onları bekliyordu. Sonunda riskleri kıyaslayarak, dışarı çıkmaya karar verdiler. Amcam için bir neden, diğerine galip gelmişti. Diğerleri içinse bu sadece korkuyla verilmiş bir tercihti. Düşen objelerden korunmak için yastıkları kafalarının üstüne bağlamışlardı. 

Günün bu zamanı başka yerlerde gün ışığı olmasına rağmen onlar hala geceden daha yoğun ve daha siyah bir karanlığın içerisinde lambalarla ve meşalelerle aydınlanmaya çalışıyorlardı. Amcam sahile inip denizden muhtemel bir kaçış noktası araştırmaya karar verdi fakat dalgalar hala vahşi ve tehlikeliydi.

Sonra yaklaşan ateşin habercisi olan alevler ve sülfür kokusu diğerlerinin kaçmasına, onunsa dikilmesine sebep oldu. İki köleye yaslanarak ayağa kalktı, sonra birden yere yıkıldı. Sanırım yoğun duman ve gazlar onun zayıf, dar ve genellikle iltihaplı olan nefes borusunu tıkayarak nefes almasını engellemişti. Son kez görüldüğü günden iki gün sonra, 26 Ağustos'ta cesedi el değmemiş ve yaralanmamış bir şekilde bulundu. Ölümden çok, uykuya dalmış gibiydi."

Tacitus'a yazdığı ikinci bir mektupla, Pliny, annesine ve kendine, felaketin ikinci günü neler olduğunu şöyle anlatır: "Küller, eskisi kadar büyük olmasada düşmeye devam ediyordu. Çevreme baktım; koyu siyah bulut bir sel gibi yayılarak arkamızdan geliyordu. 'Halen daha görebiliyorken yoldan ayrılalım, yoksa karanlıkta arkamızdan gelen kalabalık tarafından ezileceğiz' dedim. Aysız ve bulutlu bir gecenin karanlığı gibi değil, kapalı bir odadaki ışık söndürüldüğündeki gibi bir karanlık.

Kadınların çığlıklarını, çocukların ağlamalarını, adamların bağırmalarını duyabilirdin. Bazısı, ailesini çağırıyor, kimisi çocuklarını, eşlerini çağırıyor ve seslerinden onları tanımaya çalışıyordu. İnsanlar, kendilerinin ve akrabalarının kaderine hayıflanıyor ve bazıları da ölüm vahşeti içinde ölüm için dua ediyorlardı. Bir çok insan, 'tanrıların yardımı' için yalvarıyordu. Fakat çok daha fazlası, 'tanrıların hiç birinin kalmadığını' ve Dünya'nın sonunun olmayan bir karanlığa gömüldüğünü düşünüyordu.

Gerçek korkulara, uydurma korkular ekleyen insanlar da vardı. Bazıları, Misenum'un bir kısmının çöktüğünü ve yandığını söylüyordu. Bunlar yanlış da olsa, dinleyenler tarafından inanılıyordu. Bir ışık pırıltısı geldi, ancak biz bunu yaklaşan alevlerin bir uyarısı olarak düşündük, oysa alevler uzaktaydı. Sonra yeniden karanlık geldi ve küller bir kez daha üstelik bu sefer sağanak şeklinde düşmeye başladı. Ara ara üzerimizdeki birikintiyi atıyorduk. Yoksa onun altında gömülüp ezilebilirdik. Övünebilirim ki, bu korkular içerisindeyken, benden ne bir inilti ne de ağlama çıkmadı. Ancak şunu kabul etmeliyim ki tesellimin tek kaynağı, tüm Dünya'nın, benimle beraber yok olduğu düşüncesiydi."

Pliny,19 yaşında başarılı bir avukat oldu. Kuzey İtalya ve Roma'da bir çok villası vardı. Pliny, çocukluk arkadaşı olan İmparator Trojan'ın sırdaşı oldu. Üç kez meclisinde görev aldı. Ve bugün Türkiye'de bulunan Bithynia(İstanbul Anadolu Yakası) valiliğini yürütürken, MS 113 tarihinde 52 yaşındayken öldü.

1.5 Pompeii’nin Yeniden Bulunması

Şehir büyük felaketten sonra yüzyıllarca toprak altında kaldıktan sonra 1599’da Sarno nehrinin akışın değiştirilmesi sırasında bulundu. Çağrılan mimar Domenico Fontana freskoları ortaya çıkardıktan sonra onları erotik bulup gözlerden saklamak amacıyla yeniden toprakla örtmesi nedeniyle birşey keşfedilemedi. İlk kazılar 1709’da, Herculaneum’da başladı. Uzun çalışmalar sonunda kent ortaya çıkarıldı.
Carlos III de Borbon (1716-1788)

Carlos III de Borbón 1732 yılında 16 yaşında iken annesi adına Parma dükü oldu. 1734’de Bitonto’da Avusturyalılara karşı zafer kazanınca Napoli ve Sicilya Kralı oldu. Krallığı döneminde Herculaneum ve Pompeii kentleri keşfedildi. Arkeolojik kazıları ve buluntuları ilgiyle izleyip destekledi. 1759’da İspanya Kralı olduğu dönemde Napoli Arkeoloji Müzesinin kurulmasını sağladı, desteklerini sürdürdü.

Rocque Joaquín de Alcubierre (1702 - 1780) Orduda askeri mühendis olarak çalışıyordu. 1738 yılında Napoli Kralı Carlos III de Borbón için Ortici’de yeni bir saray inşaatında çalışırken antik buluntular ortaya çıkınca Kralın da desteği ile bölgede sistematik bir kazı faaliyeti başlattı. Buluntular antik Herculaneum kentine aitti.  Bulunan heykeller, taşlaşmış bedenlerin sonradan şehir tiyatrosuna ait olduğu anlaşıldı. Bir önceki keşif başarısının moraliyle on yıl sonra Civita’da kazılara başladı. Sonuç Pompeii’nin keşfiydi. Alcubierre bir keşifciden çok define avcısı gibi çalıştı. Kazılara ilişkin kayıtların tutulmasını, çizimlerin yapılmasını 1764’e kadar asistanı Karl Weber sonrasında ise asistanı Francesco La Vega yaptı. Alcubierre’nin ilkel kazı yöntemleri antik kentte birçok tahribata yol açıp birçok eleştiri almasına rağmen Campania bölgesi kazılarını 1780’de ölünceye kadar yönetti.

Karl Jacob Weber

Karl Jakob Weber (1712 — 1764) İsviçreli bir matematikçiydi. 1743’de askeri mühendis olarak Napoli ordusuna katıldı. 1749’da Rocque Joaquín de Alcubierre’in isteğiyle Kral Carlos III de Borbón patronajında yapılan Herculanem kazılarına katıldı. Weber, kazılara profesyonellik kazandırdı. Kazılarda çıkan odaları bir bütün olarak ele alma yaklaşımı onu modern arkeolojinin öncülü durumuna yükseltti.

Francesco La Vega (? - 1815) İspanyol bir mühendisti. 1764’de Karl Weber’den sonra Rocque Joaquín de Alcubierre’in asistanlığını, 1780 den 1797’ye kadar da kazıların tüm sorumluluğunu üstlendi. Sorumlu olduğu dönemde Odeon tiyatrosu, Büyük tiyatro, Isis Tapınağı, Triangular Forum, Gladyatörler kışlası ve Palaestra ortaya çıkarıldı. Şehrin ilk planını çizdi. Ayrıca Pompeii’nin dünyada çok sayıda kişinin ilgisini çekebilecek bir yer olduğunu ilk fark eden kişidir.

1863’de Giuseppe Fiorelli kazıların sorumluluğunu üstlendi. Küllerle kaplanmış insan bedenleri zamanla çürümüştü. Taşlaşmış vücutların parçalanmasını önlemek için üzerindeki küçük deliklerden içine alçı dökerek birçok Pompeii vatandaşının dökme kalıbını çıkardı. Bu fikir Fiorelli’ye aitti ve hala uygulanmaktadır. Yalnız artık içlerine alçı değil farklı bir malzeme enjekte edilmekte.  

Pompeii’de yaşayan Romalılar için şehir Napoli körfezine yüksekten bakan bir tatil kentiydi. Bugün antik kent her sene yaklaşık 2.5 milyon turistin ziyaret ettiği  bir UNESCO Dünya Mirası.

2. KAMUSAL YAPILAR

Pompei şehrinin kamusal hayatı, kuzey güney doğrultusunda yer alan dikdörtgen düzendeki Forum’da geçerdi. Forum’un çevresi kamusal binalar ile çevriliydi. Meydanın br ucunda Jupiter(Tanrıların babası) Tapınağı vardı. Burası Jupiter ile birlikte Juno ve Minerva’ya tapınılan en önemli inanç merkeziydi. Tapınak MÖ 2. yüzyılda Samnite çağında yapılmış ve sonradan Romalılar tarafından Pompei’nin Capitolium’una dönüştürülmüştü. İtalyan stilinde bir mimariye sahipti. Tapınağın iki kenarındaki kemerler İmparatorluk ailesinin anısına dikilmişti. Meydanın batı yakasında geçmişi MÖ 6. yüzyıla kadar uzanan Apollo Tapınağı mevcuttu. Forumun güneyinde ise kamusal yönetim binaları mevcuttu. En önemlileri meclisin toplandığı Senato binasıydı

Pompeii kent planı ve ana arterleri


Şehrin denize doğru giden yoldaki kapısı denize bir taş atımı mesafedeydi. Marina yolu üzerindeki Marina Kapısı şehrin en önemli kapısıydı. Şimdi de antik kente bu kapıdan giriliyor. Sağ tarafında Venüs Tapınağının masif mazgalları, sol tarafında ise Insula Occidentalis’in lüks konutları mevcuttu. Taş kaplama yolun bitişiğindeki  hamamları geçince sizi iki kapı karşılar. Soldaki kemerli kapı yayalar, sağdaki daha yüksek ve büyük kemerli kapı hayvanlar ile arabalar içindi. Kapıların bitişiğindeki bloklar muhtemelen depolara aitti.


2.1 Forum Meydanı

Forum meydanı şehrin merkeziydi. Tüm önemli aktiviteler burada ya da burayı çevreleyen binalarda olurdu. Boyutları 157 x 38 metre idi. Forum Meydanı üç kenardan revaklarla(üstü kapalı sütunlu sundurma) çevrilmişti. Kuzey kenarında ise Jupiter tapınağı ve iki anıtsal kemer vardı.

Sarı boyalı Forum meydanını çevreleyen kırmızı boyalı Kamusal Binalar şunlardı: A-Municipal Offices, B-Basilica, C-Temple of Apollo, D-Horrea, E- Arch of Germanicus, F-Temple of Jupiter, G-Macellum, H-Temple of the Lares Publici, I-Temple of Vespasian, J-Building of Eumachia, K-Comitium
1-Forum meydanı; 2-Jupiter Tapınağı; 3-Basilica

Forum’un etrafındaki, Nocera tufa taşından kesilmiş yekpare Doric stilindeki sütunlar, Samnite dönemindendi. Toprak Forum Meydanı Romalılar döneminde travertine ile kaplanmış, doğu ve batı sınırlarındaki sütunların üzerine İonic stilde ikinci bir sıra sütun dikilmişti.

Forum meydanını çevreleyen iki katlı sütunlar.

2.1.1 Jupiter Tapınağı

Jupiter Tapınağı kentin en önemli tapınağıdır. Roma işgalinden sonra şehrin ana tapınağı haline geldi. MÖ 150’de Forum meydanının genişletilmesi döneminde meydanın kuzeyine yapılmıştır. Antik Roma’da çok sayıdaki tapınak Jupiter anısına ya da Capitoline Triad adı verilen Jupiter, Juno, ve Minerva için yapılırdı.   
Jupiter Tapınağı planı A-Podyum’un altında kıymetli eşyaların saklandığı üç kasa oda, B- Pronaos( tapınak odasının önündeki revaklı sütunlu alan), C-Cella(Tanrının heykelinin bulunduğu Tapınak odası) , D-Merdivenlarin arasında Altar’ın yerleştirildiği alan, E- Cella’nın arkasında üç bölüme ayrılmış podyum , F- Romalı General Drusus’a adanmış kemer

Jupiter Tapınağı Jupiter, Juno(Jupiter’in eşi, June(Haziran) ayı onun adıyla anılır)  ve Minerva’ya(Jupiter’in kızı) adanmıştır. Tapınağa önde 6 kenarlarda 5 Corinthian sütunla çevrilmiş bir revakdan giriliyordu. Apollo kültü Pompeii’de MÖ 6. yüzyıldan itibaren görülmekteydi. Tapınağın gizemli alanı 48 Ionic(İyonya: İzmir Aydın sahilinin antik dönemdeki adı)  kolon ile çevrilmişti ve üstü Doric pervaz ile örtülmüştü. Dışarıya doğru olan ikinci sıra kolonlar daha kısaydı. Tapınağın oturtulduğu podyum(D) 37m x 17m boyutlardaydı ve 3m yükseklikteydi. Podyum’un içindeki kasa görevi gören üç ince uzun odada kutsal eşyalar ve şehrin hazinesi saklanırdı. Buraya merdivenlerle ulaşılıyordu. Tapınağın içinde Cella(C) adı verilen ve Jupiter, Juno ve Minerva’nın heykelinin saklandığı özel bir bölüm vardı ve buraya sadece rahipler girebilirdi. 




Başlangıçta sadece Apollo’ya adanmış tapınak 2. yüzyılın ortalarında yeniden yapıldığında, artan Roma etkisi nedeniyle Yunan Apollo yerini Romalıların en büyük tanrısı Jupiter’e bırakmıştı. Jupiter tanrıların başı ve aynı zamanda Roma’nın koruyucusuydu. Bu tapınak Romalıların din merkeziydi.




MS 62 depreminde Jupiter tapınağı önemli ölçüde hasar görünce yerine küçük bir tapınak yapıldı. MS 79 büyük felaket gerçekleştiğinde orijinal tapınak yarı yıkık halde hala restorasyon beklemekteydi.

Jupiter MS 1. yüzyıl

Jupiter, Tanrıların Kralı, Gökyüzü Tanrısıdır. Yunan mitolojisindeki Zeus’un Romalı karşılığıdır. Saturn ile Ops'un en genç çocuğudur. Bir tanrı olan Atlas'a dünyayı taşıma görevini o vermiştir. Juno'nun eşi olup Juno, Minerva, Mars ile büyük tanrıları oluşturur. Mesajlarını kartal ile gönderir. Silahı gök gürültüsü ve şimşek. Jupiter, Neptune ve Pluto, Saturn’ün oğullarıydılar. Dünyayı kendi aralarında paylaştılar; Jupiter gökyüzünü, Neptune denizleri, Pluto’da yer altı dünyasını ve ölümü aldı.

2.1.2 Macellum

Macellum adı verilen Pazar yeri Forum’un kuzeydoğu köşesindeydi. İmparatorluk döneminde üstü kapalı ve çok sayıda dükkanı içeren bir kompleks olarak inşa edilmişti. Planda işaretlenen B, I ve J pazaryerinin üç girişiydi.

Pazaryeri planı:B-Ana giriş,I-J-Giriş, D-E-F-Tapınma odaları, H-Kubbeli balık satış alanı

Planda B olarak işaretlenmiş ana giriş, iki kapıdan sağlanıyordu, ortasında ise İmparatorun heykelinin yerleştirildiği platform vardı.


Forum meydanının doğu sınırına dizilen iki katlı beyaz mermer sütunlardan oluşan kolonlar çatıyı taşımaktaydı. 38x27 metre boyutlarındaki iç avlu sütunlarla çevrilmişti. Pazaryerinin merkezinde planda H ile işaretlenmiş 12 sütun üzerine oturtulmuş kubbeli alan balık satışları içindi. Bu alandaki kazılar sırasında çok sayıda terazi bulunmuştur.   



İç avlunun doğu duvarı boyunca üç oda yer almatadır. Merkezi oda(E) İmparatorluk ailesine tapınmak için adanmıştı. Octavia, Augustus’un kız kardeşi ve Octavia'nın oğlunun heykelleri vardı.


2.1.3 Vespasian Tapınağı


Bir diğer adı da Sanctuary of the Genius of Augustus dur. Kime adandığına dair çok sayıda görüş olmasına rağmen genel kanı Vesapasian’a değil Augustus’a adanmış bir tapınak olduğudur. Bina Forum meydanının sağ kenarında Lares Publici tapınağı ile Eumachia arasındadır.


Giriş (A) ten sonra vestibule (B) geçersiniz oradan da iç avluya(C) geçilir. İç avlunun tuğla duvarları kör pencere çerçeveleri ve üçgen alınlıklar ile süslenmiştir.


Tapınak arkadaki siyah duvarın merkezindeydi. Cella ise yüksekçe bir podyumun üzerine yerleştirilmişti. Podyuma arkadan iki merdiven ile çıkılıyordu. Mermer altarın dört yanı çeşitli ritüeller rölyef olarak işlenmişti. Ön yüzde ise bir boğanın tanrıya kurban edildiği rölyef bulunuyordu.



 2.1.4 Eumachia binası

Forum meydanının doğu kenarındaki bu büyük bina Vespasian tapınağı ile Comitium arasındaydı ve rahibe Eumachia tarafından yaptırılarak şehre hediye edilmişti. Bina MÖ 1. yüzyılın başlarında inşa edilmişti. 

Binanın içi çok büyük bir iç avlu ve etrafını çevreleyen iki katlı sütunlardan oluşuyordu. Binada yün ticareti yada başka bir ticaret yapıldığı sanılıyor. Planda F ile işaretlenen iç apse de binayı yaptıran rahibe bayanın heykeli mevcuttu.





2.1.5 Kent Yönetim Binaları

Kentin yönetim binaları Forum’un güney kenarındaydı.  Planda A,B,C olarak işaretlenen üç yeni bina MS 62 depreminden sonra yıkılan binaların yerlerine yapılmıştı. Ancak tam olarak yalnızca Duumvirs ofis binası (C) bitirilmişti, A B binalarının dekorasyon işleri devam etmekteydi.


Büyük A ve C salonlarının arka duvarında hakim ve yardımcılarının oturduğu apse vardı.Burası aynı zamanda anlaşmazlıkların çözüldüğü bir mahkeme salonuydu. Hakimlerin bir başka görevi de şehrin maliyesini kontrol etmekti. Merkezi B salonu ise kent senatosunun toplantı mekanıydı ve salonlar arasında süslemesi en zengin olandı.


Aediles’in ofisi (A) Forum’un köşesinde Basilica’ya yakındı. Burada görevli hakim aynı zamanda pazarların yönetiminden ve düzeninden de sorumluydu. Apse’deki platformada yönetici otururdu. Giriş bölümü diğer kısımdan iki basamak daha aşağıdaydı ve bekleme alanı olarak kullanılıyordu.


 2.1.6 Basilica

Forum şehrin iş merkezi, Basilica da şehrin borsasıydı.  Tüm finansal aktiviteler burada gerçekleşirdi. Basilica Pompeii şehrinin en görkemli binasıydı. MÖ 2. yüzyılın sonuna doğru Forum meydanının güney batı ucuna yapılmıştı. MS 62 yılındaki depremde ciddi hasar gören dikdörtgen formdaki Basilica 55x24 metre boyutlarındaydı. 



2.1.7 Apollo Tapınağı

Apollo Tapınağı Via Marina sokağı üzerinde Basilica’nın kuzeyinde, Forum meydanının batı sınırındaydı. Buluntulardan Apollo kültünün şehirde MÖ 5. yüzyıla kadar uzandığını kanıtlıyor. Bugün gördüğümüz kalıntılar Tapınağın MÖ 2. yüzyıldaki planını gösteriyor. 


Yapıya A kapısından girildiğinde sizi iki katlı sütunlarla çevrilmiş bir iç bahçe karşılıyordu. İki katlı 48 sütundan oluşan   tufa taşından yapılmış ve üzeri beyaz stucco taşı ile kaplanmış sütunların ikinci katından bugün eser yoktur. Muhtemelen MS 62. deki depremden sonra restore edildiğinde ikinci sıra sütunlar yapıdan kaldırılmıştı. Aynı zamanda eski İonic sütunlarda daha kalın ve sağlam Corinthian sütunlarla değiştirilmişti. 



Tapınak yüksek bi podyum(C) üzerine oturtulmuştu. Podyuma önündeki merdivenlerle ulaşılıyordu.  Küçük Cella (D) polychrome mozaik yeşil ve beyaz mermerlerden oluşuyordu kenarlarında 3 adet farklı renkte bir mermer bant döşenmişti. Cella da saklanan Apollo kültüna ait heykel bulunamıştır.

MS 12-140 tarihli Antik Roma döneminde kalma Apollon heykeli, Vatikan Müzesi 

Apollon, mitolojide müziğin, sanatların, güneşin, ateşin ve şiirin tanrısı, kehanet yapan, bilici tanrıdır. Biseksüel yönüyle ağır basan Apollon, Zeus ve Leto'nun oğlu, Artemis'in ikiz kardeşidir. Sarışın ve çok yakışıklıdır. Orijini Yunan olan Apollon, Roma mitolojisine Apollo ismiyle geçmiştir. Mitolojideki en önemli tanrılardan biri olan Apollon, Anadolu kökenlidir. Olymposluları altın liriyle eğlendiren, çok uzaklara ok atabilen, hastaları iyileştiren, iyileştirme sanatını hastalara ilk öğreten gümüş yayın efendisi okçu Tanrı olarak Yunan şiirlerine geçmiştir. Aynı güneş ışınları gibi Apollon'un okları da hem hasta edici hem de iyileştiricidir.

2.2 Triangular Forum

Üçgen Forum’un çevresinde iki tiyatro, gymnasium ve geçmişi MÖ 6. yüzyıla kadar giden Doric bir tapınak mevcuttu. Bu tapınak şehrin, Güney İtalya’daki Yunan şehirleri ve özellikle Cumae ile kuvvetli ilişkisini gösteriyor. Sonradan önemini kaybedip Roma döneminde basit bir chapel’e dönüşmüştü. Yapıldığında hangi tanrıya adanmış olduğu bilinmiyor ama son dönemde burada Hercules ve Minerva’ya tapılıyordu. Üçgen forum alanı Yunan mimarisinde yapıların sergilendiği özel bir yerdir.




Pompeii tepesinin güney kenarında denize ve Sarno nehrine doğru uzanan Ionic kolonlardan inşa edilmiş bir yapıydı. Manzarayı engellemesin diye güneyi hariç diğer kenarları 95 Doric sütun ile çevrilmişti.

2.3 Isis Tapınağı

MÖ 2. yüzyılda inşa edilen tapınak, Mısır Tanrıçası Isis’e adanmıştı. Isis kültüne tapınma Roma İmparatorluğunda oldukça yaygındı. MS 62 depreminde tapınak yıkıldıktan sonra özgürlüğüne kavuşmuş eski bir köle olan Numerius Popidius Ampliatus tarafından oğlu Celcinus için yeniden yaptırılmıştı.


Tören salonunun güneyinde kutsal eşyaların saklandığı Sacrarium odası vardı. Üstteki fresko bu odanın duvarını süslüyordu

2.4 Anfitiyatro

Pompei’de MÖ 5. yüzyıldan itibaren sahne performansları için yapılmış tiyatrolar vardı. Bunlar ilk kez Yunanlılar tarafından tepelerin yamaçlarında, oturma yerleri tahtadan yapılardı. Roma devrinde oturma yerleri de taştan tribün şeklinde yapılmaya başlandı. 


Anfiyatro MÖ 70 yılında elips şeklinde taştan yapılmıştı. 20 bin kişilik oturma kapasitesine sahipti. Çatısı yoktu fakat diğer anfitiyatrolar gibi bezden gölgelikleri vardı. Oturma düzenine göre önde misafirler en arkada da kadınlar olurdu. Arena ile seyirciler arasında oluşturulmuş duvar ile gladyatörlerin ya da vahşi hayvanların seyircilere ulaşımı engellenmişti. Arabalar arenaya zemini taş kaplı karşılıklı iki tünelden çıkardı. Oyunları finanse eden sponsorlar ve gladyatörleri bulup, yetiştirip, eğiten kişiler olurdu. Oyunların duyurusu için şehirde reklam broşürleri dağıtılır, duyurular duvarlara asılırdı.

Anfitiyatrolarda yapılan boks, gladyatör dövüşleri, vahşi hayvan avlarını gösteren rölyefler, mozaikler ve duvar resimleri özel ve kamu binalarının duvarlarını süslüyordu. Anfitiyarodaki normal bir gün sabah erkenden süslü kıyafetler içerisindeki müzisyenlerin korteji ile başlardı. Öğlene doğru gladyatör vahşi hayvana karşı yada hayvan hayvana karşı ayıların, boğaların yaban domuzlarının kullanıldığı avlar ve dövüşler yapılırdı.


Sonra sıra gladyatörlere gelirdi. Bu dövüşlerde ölüm, seyircilerin isteğine göre hareket eden İmparatorun işaretiyle gerçekleşirdi. Eğer ölen gladyatör çok sevilen biriyse saygı için cenaze töreni de yapılırdı. Zafer kazanan gladyatörler, para ve hediyelerle ödülendirilirdi. Eğlenceler sabah gün doğumundan gün batımına kadar sürdüğü için tribünlerde yiyecek ve içecek satılırdı. Eğer gladyatör kariyerini sağ salim bitirebilirse jübilesinde başarılı kariyerlerinden dolayı tahta kılıç ile ödüllendirilirdi.  


Pompeii, kafeleri, barları(Thermopolium) ve restoranlarıyla(Caupona Pherusa tavern), 20 bin kapasiteli anfitiyatrosuyla kıpır kıpır çok canlı bir şehirdi. Anfitiyatro, Colosseum dan daha eski bir yapıdır.

2.5 Büyük Tiyatro

Büyük tiyatro MÖ 3. yüzyılın sonunda inşa edilmişti. Augustan döneminde tiyatro hayırsever zengin kardeşler Marcus Holconius Rufus ve Marcus Holconius Celer hamiliğinde ciddi bir restorasyondan geçmiştir. 

Yunan stilindeki tiyatro üç ana bölümden oluşuyordu. A- cavea izleyiciler için oturma yerleri, B-orkestra alanı, C- sahne. Sahne orkestranın bulunduğu yerden 1 metre yüksekteydi. 



2.6 Palaestra

Palaestra boks ve güreş sporunun yapıldığı yerdi. İmparator Augustus döneminde anfitiyatroya bitişik olarak 140x130 metre boyutlarında yapılmıştı. Merkezinde 34x22 metrelik yüzme havuzu vardı. Spor alanının üç kenarı sütunlu revaklarla çevrilmişti.

2.7 Gladyatörler Kışlası

Büyük Tiyatronun arkasında dört kenarı 74 Doric sütunlarla çevrili  alanın ortası Gladyatörlerin çalışma alanıydı. MÖ 1. Yüzyılda kalma İtalya’nın en eski Gladyatör kışlasıdır. Bir kenarı gladyatörlerin barınması için kışla düzeninde odalardan oluşur.


2.8 Ekmek Fırınları ve Thermopolium

Pompeii’de fırınlar ve değirmenler en çok görülen dükkanlardan. Bu dükkanlarda tahıllar öğütülüyor, ekmek pişiriliyordu.


Thermopolium hazır yiyecek ve içecek satılan yerlerdi. Şehirde 160 adet olduğu sanılıyor. Pompeii civarının en önemli tarım ürünü üzüm ve ondan yapılan şaraptı. Çevrede bazı kaliteli şarap üreticileri olmasına karşın yaygın üretilen şarap vasat kalitedeydi. Resimde tezgaha gömülü topraktan yapılmış şarap kapları görülüyor.

2.9 Kaplıcalar ve Hamamlar

Pompeii’de karmaşık bir su dağıtım sistemi mevcuttu. Şehirdeki çok sayıdaki hamamın ikisi önemliydi. Terme Stabiane duvarlarına çok güzel desenler resmedilmiş, kubbeli soyunma odalarına sahip, Pompeii şehir duvarlarının dışındaki Terme Suburbane ise duvarlarındaki erotik freskolar ile sonradan Vatikan’ın öfkesini çekmiş bir hamamdı. 


Frigidarium, hamamın soğuk odası

Normal bir günde işler saat 15 gibi sonra erer sonrasında tüm erkekler hamamlara giderek rahatlardı. Tüm sosyal sınıflardan erkekler birlikte hamam sefası yaparlardı. Sınıfsal farklar hamamda uygulanmazdı. Hamamların çoğu doğal termal suyla işletilen kaplıcalardı. Buralarda spor ya da eksersiz yapmak için geniş alanlar da olurdu. Aynı zamanda her türlü yiyeceğin satıldığı, hizmetin verildiği  mekanlardı.

Kaplıca’nın içinde değişik ısılarda odalar ve havuzlar olurdu. Banyoların yükseltilmiş tabanlarının altından ve duvarların arkasından ısıtılmış su buharı dolaştırılarak mekanların sıcak tutulması sağlanırdı. Yerler o kadar sıcak olurdu ki çoğu zaman yalınayak yürümek bile zorlaşırdı. Hamamlarda ve Ilıcalarda değişik odalar belirli bir sırayla ziyaret edilirdi. Önce Apodyterium denilen soyunma odasında soyunulur, sonra Palaestra ya da Gymnasium’a geçilerek eksersiz yapılır ve banyodan önce vücuttaki yağların terle birlikte deriden atılması sağlanırdı. Bir sonraki oda Frigidarium denilen soğuk su banyosuydu, ardından normal vücut ısısına dönmek için Tepidarium denilen ılık odaya geçilirdi. Son ziyaret edilen oda Caldarium denilen buharlı sıcak odaydı. Bütün bu dolaşımdan sonra vücuttaki yağlı deri bir hizmetlinin uyguladığı bir çeşit kese ile vücuttan atılırdı. Bundan sonra tüm ritüel sıcaktan soğuğa doğru tersten bir kez daha uygulanırdı. Final Apodyterium’da biter ve yarın yeniden gelmek üzere, giyinerek evlerinin yolunu tutarlardı.

2.10 Pompei sokakları

Çoğu Roma şehirlerinde olduğu gibi Pompei’deki yollar da dikkat çekicidir. Yollar bir Roma karateristiği olarak çokgen taşlarla kaplanmıştır. 


Şehirde yoğun bir yük taşımacılığı olduğu arabaların demir tekerlek çemberlerinin kaplama taşlarda bıraktıkları derin izlerden anlaşılıyor.


Romalı zenginler için zarif villalarla donatılmış tatil beldesinin caddeleri taş kaplamaydı. Pompei şehrinin drenaj sistemi iyi değildi. Çok yağmur yağdığında yollar sular ile dolduğunda yayaların ıslanmadan karşıya geçebilmeleri için yollara taş bloklar yerleştirilmişti. Tabiki bu taşlar arabaların geçişini engellemeyecek şekilde aralıklı olarak yerleştiriliyordu. 

Via Stabbiana sokağı


2.11 Necropoleis kabir ve mozeleler caddesi

Üst sınıf Romalıların kabirleri şehre giriş ve çıkış caddelerinin kenarlarına yapılıyordu. Pompeii’de kabir ve mozeleler Nola kapısına, Herculaneum kapısına, Vesuvius kapısına ve Nocera kapısına giden yollarda yapılmıştı. Via Nocera caddesi üzerinde Nocera kapısının dışındaki Necropolis bir dizi en önemli kabirleri içeriyordu. Burada çeşitli formlarda erken Cumhuriyet döneminden Pompeii’nin son günlerine kadar yapılmış çeşitli mezar anıtlar mevcuttur. 






3. KİŞİSEL KONUTLAR

3.1 İdeal Pompeii Evi

Pompeii ve Herculaneum keşfi sayesinde Romalıların 1. yüzyıldaki yaşam tarzlarını öğrenmiş olduk.  Her iki kent de MÖ 4. yüzyıl ile MS 1. yüzyıl arasında yapılmış Domus adı verilen aile konutlarına ilişkin örneklerle doludur.

Evlerin yalın planları Samnitesler döneminde oluşturulmuştu. Domus italica olarak adlandırılan bu evler merkezi bir aks üzerinde çeşitli servis alanlarından oluşan plana sahipti. Ailenin sosyal hayatının geçtiği bu servis alanlarını uyuma, yemek pişirmek, yemek odası, dinlenme ve bahçe alanları olarak sıralayabiliriz. Odaların dışarıya açılan pencereleri yoktu. Odalar iç avlulara bakan pencerelere sahipti. Işık ve hava buradan alınırdı. İç avluya bakan büyük oda (tablinum) ailenin ortak kullandığı yaşam alanıydı. 
Evin önemli bölümleri: 1. Fauces(koridor), 2. Tabernae(tek odalı dükkanlar), 3. Atrium(ortasında havuz olan üstü açık yaşam alanı, 4. Impluvium (sığ havuz), 5. Tablinum (bir yüzü atrium a bakan büyük oda), 6. Triclinium(Romalıların yemek yerken üzerine uzandıkları ve ortadaki masanın üç yanını çevreleyen sedir), 7. Alae(atrium un yanlarına verilen ad), 8. Cubiculum(küçük yatak odası), 9. Culina(mutfak), 10. Posticum(arka kapı), 11. Peristyle(etrafı sütunla çevrilmiş revaklı bahçe), 12. Piscina(havuz), 13. Exedra(toplantı odası)

Evlerin mimari stilleri Doric, Ionic, Corinthian ya da bunların karışımından oluşuyordu. Pompeii ve Herculaneum’daki evlerin stilleri Samnite geleneğinden geliyordu. Pompeii MÖ 310’da Romalılar tarafından işgal edildi. Otonomisini uzunca bir süre koruduysa da MÖ 89’dan itibaren Roma dili, kültürü ve kanunları geçerli oldu. Şehrin mimarisi Yunanlılar tarafından önemli ölçüde değiştirilmişti ama Romalılar sonunda mimariye de kendi damgalarını vurdular.

Kentlerde yaşayan Romalılar, Insulae denilen sokak üzerindeki küçük dükkanların ve atölyelerin üst katlarında ya da arkalarında yaşarlardı. Insulae’lar genellikle çok kötü inşa edilmiş yerlerdi ve çok azı akar suya sahip, hijyenik, ısıtma düzeni olan mekanlardı.Taş ev çok azdı. Evler genellikle tahtadan ve tuğladan inşa edildikleri için yangından ve çökmelerden çok etkilenirdi. 

Şehirdışında yaşayan zengin Romalıların evlerine Domus deniyordu. Bu evler çatısız bir iç avlu ya da atrium etrafında inşa edilmiş evlerdi.  Atrium evin misafirinin ağırlandığı(Osmanlı mimarisinde Sofa) ve diğer hizmet alanlarına açılan bölümüydü. Mutfak, lavabolar, yatak odalarına ve yemek odasına, iç avluya buradan çıkılırdı. Mobilyalar zengin ya da fakirin en kolay ayırt edilmesini sağlayan eşyalardı. Zengin Romalıların evlerinde özel kişisel banyo ve kütüphane olurdu. Bazı zengin Romalıların da hem kent içerisinde hem de şehir dışında evleri olurdu.
  
3.2 Gizemli (Mysteries) Villa

Gizemli villa, 1909 yılının ilkbaharında keşfedildi. Pompeii’nin ana kapısının 400 metre kuzeybatısındadır. Kime ait olduğu bilinmeyen villa 60 odalıydı ve 12,200 m2 alanı kaplıyordu. 



Evin girişindeki mozaikli sütunlar

MÖ 79’da büyük felaket gerçekleştiğinde bina ikiyüz yaşındaydı. Metrelerce kül ve volkanik malzemenin altında kalmış olmasına rağmen  Vezüv patlamasından çok az etkilenmiştir. Duvarların büyük bir bölümü ve özellikle freskoları zarar görmeden günümüze ulaşmıştır. Villa, yemek odasının duvarlarındaki, Dionysus kültüne giriş törenine ve ritüellerine hazırlanan kadınların betimlendiği, yüksek kalitedeki freskodan dolayı bu adı almıştır.  


Villa’da çok sayıdaki odanın yanında birçok mutfak, banyo, mermer heykeller, tapınak ve bahçe mevcuttu.  Herşey zengin ev sahibinin iş ya da eğlence amacıyla davetlilerini memnun etmesi için tasarlanmıştı. Birçok odası freskolarla kaplıyken yatak odasının siyah duvarı ilginç bir tezat oluşturuyordu. 

Yemek odasının o dönemdeki muhtemel hali

Freskoların çoğu MÖ 50 yılında yapılmıştı. Özellikle kırmızı fon üzerindeki mitolojik efsanelerin resmedildiği Triclinium (yemek odası) freskoları muhteşemdi. Villayı keşfeden ve kendi mülkü haline getiren, aynı zamanda da Pompeii’de Hotel Suisse’in sahibi olan Aurelio Item’dan dolayı villa 20 yıl boyunca Villa Item olarak isimlendirildi. 1931 yılında Pompeii kazılarının direktörü yayınında konuttan Villa of the Mysteries diye bahsedince bu adla anılmaya başlandı.

Aşk tanrıçası, Dionysus kültüne giriş törene hazırlanan sarı elbiseli kadına, kendi yansımasının da gözüktüğü ayna tutuyor.

Kırbaçlanan kadın ve Çıplak Bacchian(aynı zamanda Dionysos) freskosu

Evin ikinci önemli eseri, küçük kızın, kendini kurban eden kızların hikayelerini okurken dehşete düşmüş ruh halinin resmedildiği freskodur.


Yemek odasında kırmızı fon üzerine işlenmiş başdöndürücü güzellikteki mozaik panolarda Şarap Tanrısı Dionysus kültü resmedilmişti.

Freskolar duvarda tek kat gibi gözükmesine rağmen gerçekte birden fazla kattan oluşuyordu. İlk iki kat kaba sıva olarak sürüldükten sonra üstüne son kat olarak daha ince bir sıva uygulanıyordu. Son kat sıva hala nemli iken kuru boyanın sulandırılmasıyla oluşmuş renkler duvarlara resmediliyordu. Son kattaki sıva ve boya birlikte kurudukları için resim duvarın bir parçası haline geliyordu.

3.3 Vettius(Vetti) Evi

Vettius evi, şehrin zengin tüccarlarından birisine aitti ve MÖ birinci yüzyılda şehirdeki zengin sınıfın yaşam standartını anlamak açısından önemliydi. Eve girişteki odaların duvarlarında mitolojik efsaneler resmedilmişti.


Antik Roma evlerinde atrium denilen üstü kısmen açık, ana oturma mekanının ortasında 30 cm derinlikte impluvium denilen içinde damdan akan yağmur suyunun toplandığı havuz bulunurdu. Bu havuzda toplanan su evi serinletirdi. Diğer tüm odalara geçiş atrium dan açılan kapılarla olurdu.

Vetti evi giriş atriumu(sofa), impluvium havuzu ve odalara girişler.

Vetti evi duvarlarındaki freskolar


Sütunlu revakla çevrilmiş iç avlu

3.3 Pansa Evi

Pansa evi ya da diğer adıyla Gnaeus Aleius Nigidius Maius evi, sokaklar arasındaki bir tam bloku kaplayacak kadar büyüktü. Evi çevreleyen sokaklara bakan odalar dükkan olarak kullanılırken planda gri renkte gösterilen yerler evin yaşam alanlarıydı.  Zengin bir Pompeii ailesine ait bu ev, İtalyan tarzı mimarisiyle tanınır. Çok büyük olan ev, hem ev hem de işyeri olarak kullanılmıştır.


Evin ana girişi Via delle Terme sokağındaydı. Ev ilk kez 1810’da kazılmıştı. Son kez ise 1943’de II.Dünya savaşında bombalandıktan sonra kazıldı.


İonic sütunlar ile yapılan revak ve bahçesi MÖ 140-120 yıllarına ait. Ortasında da bir havuz ve çeşme mevcut. Orijinal bina Samnite dönemine ait. İlk yapıldığı dönemde arkasındaki tarım arazisiyle birlikte büyük bir mesken olan ev MS 1. yüzyılda herbirinin ayrı girişi olan küçük odalara bölünmüş. Bu bize Pompeii’nin tarım toplumundan ticaret toplumuna geçtiğini işaret ediyor.  Binaya muhteşem bir Tuscan sitili atrium ile giriliyordu. İlerlediğinizde ise sizi etrafı sütunlarla çevrili(peristyle) bir havuz karşılıyordu. Oradan da servis amaçlı mutfaklara, kilerlere açılan odalar geçişler mevcuttu.  

Paquius Proculus evi (Cuspius Pansa)

3.4 Faun Evi

Via della Fortuna sokağının kuzeyindeki Faun evi, MÖ 2. yüzyılda Samnite döneminin zenginlerine ait evlere ait iyi bir örnek. Ev ismini girişteki heykelden alır. Bina mimarisi Helenistik bir hava taşısa da İtalyan sitili özellikler taşır. Odaları müthiş mozaikler ile kaplanmıştır. Özellikle Büyük İskender ile Pers Kralı Darius’un savaşını betimleyen mozaik çok meşhurdur. Ev 1830 yılında keşfedilmiş. Evin iki revaklı iç avlusu vardı. Planda G ile gösterileni küçük olanı, K büyük olanıydı. 




Ev MÖ 2.yüzyılının sonunda ciddi değişiklik geçirmişti. Dans eden bronz Faun heykeli de bu dönemde İskenderiye’de yaptırılmış. Pompeii şehrinde sergilenen heykel bir kopya. Aslı Napoli müzesinde sergileniyor.

Napoli müzesinde sergilenen Faun’un dans eden bronz heykelinin orijinali

Evin Exedra adı verilen kısmı oturmak ve sohbet etmek için kullanılırdı. Faun evinde iki bahçenin arasındaydı. Zemininde MÖ 333 yılında Isso savaşında Büyük İskender’in Pers Kralı Darius’a karşı kazandığı zafer mozaiklerle resmedilmişti. Bu mozaik ev sahibiyle Büyük İskender arasında bir bağlantı olabileceğini akla getiriyor.

Büyük İskender, Pers Kralı Darius’la savaşırken

Büyük İskender, Pers Kralı Darius’la savaşırken

Büyük İskender Mozaiği

İkinci Peristyle birinciden daha büyüktü. Boyutları 45x40 metre idi ve herbiri 4,1 metre yüksekliğinde 46 Doric kolondan oluşan bir revakla çevriliydi. İkinci Peristyle MÖ 2. yüzyılın sonunda evin büyütülmesi sırasında birçok odayla birlikte binaya eklenmiş. 

Çocuk Dionysus kaplanın sırtında

Casa del Fauno ve Casa del Menandro gibi bazı villalar restore edilerek ziyaretçilere açılmıştır. Adeta bir servet harcanarak yaratılmış bu evlerin iç avluları mozaik ve mermerler ile kaplıydı. Casa del Menandro’nun özel hamamı bile vardı.


3.5 Hüzünlü Ozan evi

İmparatorluk döneminde inşa edilen bu ev, kimliği bilinmeyen zengin bir tüccara aitti. Evin girişinin yanında iki dükkan yer alıyordu. Ev zeminindeki ve duvarlarındaki Yunan mitolojilerinin resmedildiği mozaik ve freskolarıyla ünlüydü. Bu nedenle eve hüzünlü ozan evi denildi. Evin girişinde yer alan, üzerinde cave canem (köpeğe dikkat) sözcüğü yazılı köpek mozaiği muhafaza edilebilmiştir.

Ev 1824 yılında kazılmıştı. Via delle Terme ve Via della Fullonica sokaklarının birleştiği köşede Forum hamamının karşısındaydı. İmparatorluk döneminin küçük fakat mükemmel bir Pompeii evi örneğidir. MÖ 1. Yüzyılın sonunda klasik Samnite evi tarzında inşa edilmişti. Planda B ile gösterilen dar girişin iki yanındaki büyük odalar ev sahibinin dükkanlarıydı(A).

Evin girişi ve yanındaki dükkanlar


Ev ismini Tiyatronun üstadı adı verilen mozaikten alır. Evin girişinde sizi Pompeii’nin en çok bilinen görüntülerinden biri olan bir köpek mozaiği karşılar. Mozaik üzerinde köpek resmi ve  "cave canem" (köpeğe dikkat) yazısı dikkati çeker.  Giriş renkli sıvalar ve Corinthian sütunlarla dekore edilmişti.  

Evin temsili resmi

Evin 19. yüzyıldaki hali




Iphigenia efsanesi freskosu. Agamemnon, Yunan mitolojisinde Miken Kralı ve orduları Truva savaşına götüren kumandan. Yunan orduları Truva’ya yola çıkmak için toplandıklarında hiç rüzgar olmadığı için Agamemnon, Av Tanrıçası Artemis rüzgarları serbest bıraksın diye kızı İphigenia’yı kurban verdi. İphigenia, kurban olarak kesileceği sırada Artemis, bir dişi geyik göndererek kızın yerine onu kurban ettirtti ve kızı Artemis tapınağına rahibe yaptı. Böylece Artemis rüzgarları serbest bıraktı. Truva savaşında kazanılan zaferden sonra Agamemnon güzel Kassandra’yı da yanına alıp evine döndü. Agamemnon'un kızları İphigenia'yı öldürmeye teşebbüs etmesini ve Kassandra'yla dönmesini sindiremeyen, Agamemnon’un karısı Clytemnestra, sevgilisi Aigisthos ile birlikte Agamemnon’u öldürdüler. Oğlu Orestes sonradan babasının intikamını aldı ve annesi ile sevgilisini öldürdü.

3.6 Ozan Menander evi

Göze hoş gelen mimari oranlarıyla ve detay planlarıyla Pompeii’nin en güzel eviydi. MÖ birinci yüzyılda Tuscan stilinde inşa edilmişti. Şehrin güneyinde büyük ve küçük tiyatroların ve Gladyatör kışlasının yakınındaydı. Binanın orijinal sahibi Quintus Poppeus olarak biliniyor ama evin büyüklüğü ve içerisindeki freskoların zenginliğine bakılırsa ev, Vezüv patladığında zengin bir Romalının yazlığıydı. Evin duvarında Antik Yunanlı oyun yazarı ozan Menander’in freskosu bulunduğu için ev bu adla anılmıştır. 


Ozan Menander freskosu

3.7 Büyük Çeşmeli Ev

Büyük Çeşmeli Ev, Via di Mercurio sokağında Küçük Çeşmeli Evin bitişiğindedir. Ev ilk kez 1826’da kazılmıştır. Adını arka bahçesindeki çeşmeden alır. Pompeii’nin belkide en güzel mozaikleri buradaki çeşmeye işlenmiştir.

Planda S harfiyle gösterilen yer çeşmenin bulunduğu bahçedir.

Evin giriş kapısı


Evin girişinde ilerleyince revakın ortasında mermer havuz (impluvium) mevcuttu. İlk kez Cumhuriyet döneminde inşa edilen ev Forum’un yakınındaydı. Sonradan bahçenin batı yakasına muhteşem bir mozaik çeşme yapılmıştı. Çeşme ev sahiplerinin ve misafirlerin binaya girdiklerinde görmeleri için kapının tam karşısına yapılmıştı. Böylece herkez önce muhteşem çeşmeyi görmekteydi. Mozaikli çeşmenin tasarımı Yunan tapınaklarını andırdığı için  aedicula (latince küçük tapınak) deniyordu.


3.8 Küçük Çeşmeli Ev

Küçük çeşmeli ev Via di Mercurio sokağı üzerindeydi. Ev ilk kez 1823 ve sonra 1826 kazıldı. Ev ismini iç avlunun arkasındaki mozaik çeşmeden almaktadır.  Evin planı tipik bir Samnite sitilidir. 




Planda G ile gösterilmiş iç avlu her iki kenardan yivli sütunlarla çevrilmişti. Sütunların alt kısımları kırmızı, üst kısımları beyaza boyanmıştı. İç avlunun arka duvarına mozaik çeşme yerleştirilmişti. Mozaikli çeşmeler MS 1. yüzyılın ortalarında çok popülerdi ve Romalıların evlerinde de yaygındı. 



3.9 Naviglio Evi (Zephyr ve Flora Evi)

Zephyr ve Flora evi olarak bilinen konut Via della Fortuna Augusta sokağındadır. Tufa taşı bloklarından yapılmış tipik bir Samnite evidir.



Şimdi Napoli Arkeoloji müzesinde sergilenen evin batı duvarındaki fresko

Zephyrus ile Chloris’in evliliği

3.10 Cicero Evi

Çiçero’nun evi 1748-1749  ve 1763 yılında kazılmış, içindeki resimler ve mozaikler çıkarıldıktan sonra ileride yeniden araştırılacağı zaman kadar bozulmaması için üstü yeniden toprakla örtülmüştür. Dans eden sokak müzisyenleri mozaiği önemlidir.

Marcus Tullius Cicero (MÖ 3 Ocak 106 - MÖ 43)

3 Ocak MÖ 106 yılında Arpinum'da doğmuştur. Çocukluğundan itibaren harika bir öğrenci olmuş, eğitime olan tutkusu ve sevgisi ile ünlenmiştir. Yoğun bir hukuk öğrenimi görmüş, daha sonraları ise edebiyat ve felsefeyle daha çok ilgilenmeye başlamıştır. Savaşı sevmemesine karşın yine de orduya katıldı. Mahkemelere başkanlık yaptı, ünlü ve başarılı bir hukukçu oldu. Daha sonraları ise konsül oldu.

Araştırmadan sonra toprakla yeniden doldurulmuş Cicero evinin girişi

MÖ 50 yılında Caesar ile Pompey arasındaki gerilim arrtığında Cicero Pompeius'in tarafını tuttu. MÖ 49 yılında Caesar İtalya'yı işgal ettiğinde, Cicero İtalya'yı terk ederek Selanik'e gitti. MÖ 48 yılında Pompeius taraftarlarıylaydı, bu dönemde onlarla arası açıldı, Ceasar'ın Pharsalus'daki zaferinin ardından Roma'ya geri döndü. Caesar'ın hükümranlığı altında muhalefet yapmadan yazılarına konsantre oldu. Caesar’ı bir diktatör olarak görüyor ve kendisini imparator seçtirmesinde çekiniyordu. MÖ 44 yılında Caesar öldürüldü. Bu dönemde popülaritesi arttı; Senato'nun en güçlü, en sözü geçer adamı haline geldi. Sezar'dan sonra giderek güçlenen Marcus Antonius'i sevmiyordu. Caesar'ın veliahtı ve yeğeni Octavianus İtalya'ya varınca, Cicero Antonius'a karşı onu desteklemeye başladı. Sürekli Antonius'u eleştiriyor, Octavianius'u ise övüyordu. Senato’yu da Antonius'a karşı kışkırtmıştı.

Dans eden sokak müzisyenleri mozaiği

Antonius ve Octavianus, Lepidus ile beraber ikinci Triumvirliği kurunca, Cicero'u devlet düşmanı ilân ettiler. Cicero kaçtı, fakat yakalandı. MÖ 43 yılının 7 Aralık günü başı kesilerek idam edildi. Başı Forum Romanum'daki Rostra'da halka teşhir edildi, elleri ise Senato binasının kapısına çivilendi.

Çiçero’nun evinde bulunan Panter freskosu 

3.11 Marcus Lucretius Evi

Ev ilk kez 1846/47 de kazıldı. Evin ilk ismi bir freskodan dolayı kadın müzisyenler eviydi, sonradan Marcus Lucretius’un adı bahçenin kuzeyindeki bir resimde görülünce evin adı değiştirildi. Marcus Lucretius, Mars Tapınağının rahibi aynı zamanda Roma süvarisiydi. Bahçede heykeller ile süslenmiş çok güzel bir çeşme vardır. Evde bulunan resim çoğu Arkeoloji müzesindedir.

Marcus Lucretius evinin atrium'u

Kadın müzisyen freskosu

Bahçede havuz ve çeşme

3.12 L. Caecilius Jucundus Evi

Via del Vesuvio caddesinin doğu kenarındaki bu banker L. Caecilius Jucundus’a aitti. Evde çok miktarda finansal döküman bulunmuştur. Plandaki A ile işaretlenmiş yerden eve giriliyordu, C ve D  dükkandı.

Girişten hemen ilerleyince beyaz siyah mermerlerle kaplanmış uyuyan köpek mozaiği sizi karşılardı. Sonrası ise evin Atrium’uydu. Burada serinlik veren sığ havuz ve diğer odalara geçiş olurdu.

Ev sahibinin babası Lucius Caecilius Felix'in portresi

Evin girişi ve yanında eve ait iki dükkan

Atrium

Evin duvarlarındaki freskolardan bir örnek


4. POMPEİİ'DE YAŞAM

Genellikle dışarıya açılan pencereleri olmayan, karanlık hücreler gibi, tasarlanmış, evlerin iç duvarları ile zeminleri  zengin desen ve resimlerle süslenerek eve canlılık kazandırılmıştı. 



Eğitim
Pompeii’de eğitim belirsiz, çünkü arkeolojik kazılarda hiçbir okul binası ya da sınıf bulunmadı. Muhtemelen eğitim için ayrılmış binalar yoktu, öğretmenler, ders verdikleri erkek çocuklarına kendi revaklarında eğitiyorlardı.  Kız çocukları için bir eğitim söz konusu değildi.

İnançlar
Kadere inanış yaygındı. Şehrin resmi dininde Jüpiter, Apollo, Venüs ve Roma İmparatoru gibi çeşitli kültler kendilerine adanmış özel festivaller ile kutlanırdı. Bunların dışında bazı diğer dinlerin tanrılarına da tapınılırdı. Beyaz giysiler içinde kafaları kazınmış rahipleriyle birlikte canlandırılmış Mısır tanrıçası Isis’e adanmış küçük Mısır tapınağı böyle yerlerden biriydi.  Yahudilerin tapınakları ve Ana tanrıça olarak Anadolu’da tapınılan Cybele’nin tapınağı da böyle yerlerdendi. Şehirde Hiristiyanlığa ilişkin herhangi bir işaret olmadığı kesindir.

Bankerler
Roma İmparatorluğunda ihtiyaç sahiplerine borç veren bankerler vardı. Pompeii’nin en meşhur bankeri Lucius Caecilius Jucundus idi. Evinde bulunan bazı evraklar ve dekontlar işleri hakkında fikir vermektedir. Bankerler verdikleri borç para için hem komisyon hem de faiz işletiyorlardı.

Zengin Fakir yaşam farkı
Çoğu toplumlarda olduğu gibi Romalıların yaşantısı da zenginler ve fakirler için farklılık gösteriyordu. Zenginler için hayat güzel ve rahattı. Çok güzel evlerde, genellikle şehir dışında, gürültüden ve kötü kokudan uzak, tepe yamaçlarında yaşarlardı. Evlerinin içleride lüks mobilyalar ile dekore edilmişti. Esirler ve hizmetçiler efendilerini memnun edebilmek için herşeyi yaparlardı. Dostlara verilen akşam yemeği partileri yaygındı.

Fakirler böyle bir hayatı ancak hayallerinde görebilirlerdi. Şehir içinde hemen yıkılabilecek ya tutuşabilecek küçük evlerde yaşarlardı. Darlık zamanlarında yeni doğan çocuklarını bir hayırsever alıp baksın ve büyütsün ve hizmetçi ya da köle olarak kullansın diye sokaklara bırakırlardı. Hayatın zorluklarını sadece zamanın popüler eğlencesi olan araba yarışları ve gladyatör döğüşlerinde unutabiliyorlardı.

Siyaset
Siyasette iki geleneksel parti vardı; Populares(Halkın partisi) ve Optimates(Senato mensuplarının ve soyluların partisi). Roma’da gerçek bir demokrasiden söz edilemez. Vatandaşlar partilerin siyasi görüş yada vaatlerine göre değil ailesinin partiye duyduğu sadakata  göre oy kullanırdı.

The populares partisi vatandaşlılığın sadece kentlilere değil köylülere de verilmesi gerektiğini savunmakta, ödenemeyen borçların silinmesini ve köylülere toprak dağıtımı yapılmasını istemekteydi.  The optimates ise bunların karşı fikrini savunuyordu ve mevcut düzenin ve Roma geleneklerinin devamını savunan muhafazalar bir partiydi.

Kadın Erkek ilişkileri
Antik Roma erkeklerin dünyasıydı. Toplumda, politikada ve ailede güç ve iktidar erkeğin elindeydi. Romalılarda evin reisi erkek idi. Hernekadar ev ile kadın ilgilenirse de erkek eşini de kontrol ederdi. Mal mülk edinme hakkı, evlilik dahil çocuklarının geleceğini belirleme hakkı erkeğe aitti. Yeni doğan bir bebeğin yaşayıp yaşamayacağına bile karar verebilirdi. Ailenin en yaşlı erkeği aile reisi olurdu. Ailenin işlerini, mal ve mülklerini yöneten oydu. Kızdığında ya da bir hata yaptıklarında çocuklarını evlatlıktan red edebilir, köle olarak satabilir ya da öldürebilirdi. Sadece ailenin en yaşlı üyesinin mülk edinme hakkı vardı. Yaşları ne olursa olsun çocukların babaları ölmeden aile mirasını paylaşması ayrı evde yaşaması mümkün değildi.

Romalılar aile adının devamına çok önem verdikleri için toplumda erkek çocuk çok önemliydi. Eğer bir ailenin erkek çocuğu olmuyorsa, bir erkek çocuk evlat edinilerek, aile adının devamı sağlanırdı. Romalı kadınlar genellikle buluğ çağında evlenirken erkekler yirmili yaşların ortalarına kadar  evlenmezdi. Dolayısıyla ailenin annesi genellikle kocasından genç olurdu. 

Evin reisi olan en yaşlı erkeğin ailede yeni doğan bir çocuğu aileye kabul edip etmeme hakkı vardı. Doğum yapan kadın bebeğini yere bırakır, eğer Reis bebeği kucağına alırsa, aileye kabul edilmiş sayılırdı. Aksi halde bebek terkedilirdi. Bu genellikle özürlü doğan çocuk ya da çok fakir ailelerin çocuğu için uygulanan bir yöntemdi. Bu şekilde terk edilen bebekler kentte belirli yerlere bırakılır ve köle olarak yetiştirilmek üzere köle tacirleri tarafından toplanırdı.  

MÖ 1. yüzyılda yeni doğan bebeklerin %25’i bir yaşından önce, %50’si de on yaşından önce ölüyordu. Roma Devleti başarılı doğum yapan kadınları yasal hak vererek ödüllendiriyordu. Üç sıhhatli çocuk doğuran kadının bağımsızlığını Devlet yasal olarak kabul ediyordu. Ancak bu zamandan sonra kadın kocasına karşı çıkıp bağımsız yaşayabilirdi.

Yeme içme
Zengin ve fakir Romalıların yemek ritüelleri nerdeyse aynıydı. Ne yediklerinden bağımsız olarak zenginlerde fakirlerde aynı şekilde yemek yerdi. Kahvaltı ve öğlen yemekleri genellikle kentin sokaklarındaki gürültülü tavernalarda dostlarla birlikte yenen hafif şeylerdi. Akşam yemeği ise daha ciddi bir ritüeldi. Triclinium adı verilen yemek odasında kare yada yuvarlak bir masa ve üç kenarında kanepeler olurdu. Romalılar kanepeye uzanarak yemek yemeğe bayılırlardı. Sol dirsekleri üzerine doğru uzanarak sağ elleriyle, gerektiğinde küçük bir bıçak kullanarak yemeklerini yerlerdi. Hizmetçiler ve köleler açık olan masa kenarından servis yaparlardı. Her aile için akşam yemeği özeldi.

Zengin ailelerin menüsünde üç çeşit yemek olurdu. Aperatifler, yumurta, sebze veya kabuklu deniz ürünlerinden hazırlanırdı. Ana yemek, sebze ve etten oluşurdu. Sonunda da meyva ya da tatlı yenirdi. Çoğu fakir Romalı için akşam yemeği çok daha basitti. En yoksul olanlar yulaf peltesi(porridge) ve ekmek yerlerdi. Sebze ve eti yalnızca paraları olduğu özel günlerde yiyebilirlerdi.  

Zengin Pompeiiler bir tür küçük fare yemeğe bayılıyorlardı. Ayrıca ekmek, zeytin, fasülye, yumurta, peynir, meyve, sebze ve balık tüketiliyordu. Çoğu Akdeniz kentinte olduğu gibi kırmız et az tüketilirdi, et olarak en çok da domuz yeniyordu. Bu gerçekten sağlıklı bir yemek rejimiydi. Antik Pompeiililer modern Napolililere göre biraz daha uzun boyluydular.

Pompeii’de 200 civarında kafe olduğu biliniyor. Kafenin kaldırımdaki tezgahından hazır yiyeceklerin satışı yapılırken, içeride yemek ve içki servis edilmekteydi. Günümüzün alışkanlığının tam tersine Pompeii’de dar gelirliler kafelerde yerken zenginler genellikle evlerinde yerdi.

Gece hayatı
Pompeii bir liman şehri olarak erotik hayatın tavan yaptığı bir yerdi. Dindar vatandaşlar şehrin sonunu bu ahlaksızlıkların getireceğine inanıyordu. Vicolo del Lupanare ve Vicolo del Balcone Pensile sokaklarının kesiştiği yerdeki ev, şehrin sosyal hayatını anlatması açısından önemlidir. Şehrin birçok evinin üst katları genelev olarak hizmet veriyordu. Burada zorla çalıştırılan kadınlar genellikle Yunanistan ve Doğu ülkelerden esir olarak getirilmiş kadınlardı. Burası her katında 10 odası olan balkonlu iki katlı bir evdi. Odaların duvarlarına oldukça erotik sahneler resmedilmişti. Evin girişindeki büyük resimde de evde ne yapıldığını gösteren sahneler vardı. Genelevin duvarları yüzlerce tatmin olmuş erkeğin yazıları ile doluydu. Halk ve özellikle yabancılar seks yapmak için bu evlere gelirken, zenginler kendi özel kölelerini tercih ediyorlardı.


5. TAŞLAŞMIŞ BEDENLER

Büyük felaket gerçekleştiğinde şehirde yaşayan insanların sayısı hakkındaki farklı görüşler 6 bin den 20 bine kadar değişik sayılar iddia etmektedir. Püskürmenin ilk fazında şehri 2-3 metre kaplayacak şekilde ponza taşı şehrin üzerine yağdı.  Bu esnada birçok kişi şehri terk etmeyi başardı. Bu felakette ölenlerin %38’i bu aşamada evlerin üzerinde yağan taşların ağırlığını çatıların ve duvarların taşıyamayıp, yıkılması nedeniyle, hayatlarını kaybettiler.  

Püskürmenin ikinci fazında  kayıpların %51’i binaların içindeki kişiler %49 ı evin dışında olan kişilerdi. Bu aşamada tüm yaşayanlar nerede olduklarının bir önemi olmadan dağdan yayılan zehirli akışkan gaz ile hayatlarını kaybettiler.

Uzmanlar kül ile kaplı cesetlerin üzerlerindeki  küçük deliklerden içeriye dolgu maddesi enjekte ederek etleri çürümüş bedenlerin kırılıp parçalanmasını önlediler.  





Günlük hayattaki herşey, ekmek somunu bile taşlaşmıştı. Burası 19 yüzyılda bulunmuş birçok anfora ve taşlaşmış beden dökümlerinin saklandığı  The Granai del Foro.


6. NAPOLİ ARKEOLOJİ MÜZESİ

Müze Pompeii, Stabiae ve Herculaneam’den çıkarılmış çok sayıda değerli eserler içerir. Yunan, Roma ve Rönesans dönemin en yüksek kalitedeki eserlerini müzede görebilirsiniz. İtalya’nın en önemli arkeoloji müzesidir. Müze İspanya Kralı Charles III tarafından 1750 yılında kurulmuştur.



Bronz Oturan Hermes. MS 79 öncesinde Romalılar tarafından yapılmış, orijinal bronz Yunan heykelin kopyası. Hermes Yunan mitolojisinde Zeus’un oğlu, ticaret ve spor tanrısıydı.

Yunan efsanesine göre Atlas, Olympos’a saldırdığı için Zeus tarafından gök kubbeyi omuzlarında taşımakla cezalandırılmıştı. Bu mitolojik dayanakla tıpta kafatasını taşıyan ilk omura da atlas adı verilmiştir.

Mostra Raccolta Farnese - "IL TORO FARNESE"  1546 yılında Caracalla’da bulunan, Antik Yunandan günümüze ulaşmış en büyük tekil heykel. Lykos’un ilk eşi Dirce’nin efsanesini anlatıyor. Heykelde Dirce; Antiope, Amphion ve Zethus’ın oğulları tarafından cezalandırılmak amacıyla vahşi boğaya bağlanmaya çalışılıyor. – Arkeoloji Müzesi Napoli

Venus Kallipygos(güzel kalçalı Venüs), Roma mitolojisinde aşkın ve güzelliğin koruyucusu olan tanrıçaydı. MÖ 1. Yüzyıl da yapılmış mermer heykeli kimin yaptığı bilinmiyor, muhtemelen MÖ 300 yıllarında Yunanlılar tarafından yapılmış ve kayıp olan bronz heykelin kopyası. Heykelin başı bulunamamış sonradan yontulup monte edilmiştir. Venüs’ün Yunan mitolojisindeki karşılığı Afrodit'tir.

Pompeii duvarlarındaki erotik resimlere bir örnek

Romalı kadın freskosu


7. POMPEİİ TANRILARI (The Roman Pantheon)

Romalılar işgal ettikleri ülkelerin tanrılarını da kendi tanrıları arasına dahil ettiler ve onlara da kendi tanrıları kadar saygı gösterip taptılar. Yunanlıların aksine tanrılar ile mitoloji arasında bağ kurmamışlardı. Zamanla Antik Yunan tanrılarını asimile ederek yeni isimlerle Roma tanrıları haline getirdiler. 



1 Oscanlar, Antik Roma öncesinde Campania bölgesinde yaşayan ve Oscan adlı kendi özel dilleri olan topluluk
2 Samnitler, İlkçağ'da İtalya'da dağlarda yaşamış bir halk. Cumhuriyet döneminde Romalılar ile savaştılar. Yarımadada Roma'nın en kuvvetli düşmanı oldular. Samnit Savaşları'ndan sonra Roma egemenliğine girdiler. Direnişi ve hoşnutsuzluğu sürdürdüler MÖ 82’de birçoğu Roma Diktatörü Lucius Cornelius Sulla tarafından katledildi.



Kaynakça

Pompeii Herculaneum Vesuvius Civilization, Art and History
http://www.businessinsider.com/pictures-of-pompeii-italy-2015-8?utm_content=buffer01120&utm_medium=social&utm_source=facebook.com&utm_campaign=buffer
http://archaeology.org/issues/182-1507/trenches/3364-trenches-villa-of-the-mysteries
http://www.historyextra.com/feature/z-life-pompeii?utm_source=Facebook+referral&utm_medium=Facebook.com&utm_campaign=Bitly
http://www.ancient.eu/pompeii/
http://www.historyextra.com/article/international-history/5-facts-about-pompeii?utm_source=Facebook+referral&utm_medium=Facebook.com&utm_campaign=Bitly
http://www.archaeology.org/news/3109-150323-pompeii-villa-mysteries
https://cumhuriyetciyorum.wordpress.com/2014/07/23/zamanin-durdugu-yer-pompei/
https://sites.google.com/site/ad79eruption/



2 comments: